Yoğunluk ve MSGSÜ Aksam’ın (Anadolu Kültürü ve Sanatı Araştırma ve Uygulama Merkezi) ortaklaşa düzenlediği Mekânsallık Sempozyumu, 11-12 Mayıs 2015 tarihlerinde MSGSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Sempozyumun ana konusunu mekânı ve mekânsallığı kendi varoluşunun bir parçası olarak gören sanat ürünleri ile onları ortaya koyan sanatsal eylemler oluşturuyor. Bu vesile ile mekân ve mekânsallık kavramlarını sanat üretiminin içinden ele alacak sempozyum, mekân hakkında ancak sanatsal eylem içinde ortaya çıkabilecek yeni kavrayışlara ulaşmayı amaçlıyor. Geçtiğimiz günlerde, sempozyum organizasyon komitesi tarafından bir açıklama yayımlandı:
“Sempozyumda ele alınacak olan konu, sanatsal eylemin mekânsallığı ve içinde bulunduğu mekân ile ilişkisi olacaktır. Burada iki kavramın tanımına gerek var: İlki “sanatsal eylem”. Sanat disiplinleri gün geçtikçe daha açık uçlu hale geliyor. Kendi içlerindeki sınırları kırıp, sanat dışı disiplinlere doğru uzandıkça “sanat” kavramı sabit tanımlardan uzaklaşıyor. İkinci kavram olan “mekânsallık” ise en temel anlamıyla “eşzamanlılık durumu”, yani aynı anı paylaşma hali. Buna göre mekân yalnızca “belirli ziksel sınırlar içinde kalan boşluk” olarak değil, o anı paylaşanlar ve aralarındaki ilişkisellik ile oluşuyor. Buna göre belirli bir ortamın eşzamanlı olarak paylaşılmasının her seferinde yeni bir mekânsallık oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir.
Kullanılan araçlar, malzemeler ve teknikler farklı olsa da her tür sanatsal eylem mekân içerisinde cereyan ediyor. Eylemin (dolayısıyla sanatsal ürünün) mekân ile ilişkisi ise üretim sürecindeki niyetlere göre değişkenlik gösteriyor. Sanat ürünü, içinde yer aldığı mekânsal bağlamdan bağımsız, özerk, kendi içinde bitmiş bir nesne olarak tasarlanmış olsa da, mekânla buluştuğu an bir çarpışma oluştuğunu söylemek olası. Bu çarpışma, genellikle bir rastlantısallık üretiyor. “Beyaz küp” olarak tanımlanan sergileme mekânları belki de bu çarpışmanın beklenmeyen sonuçlarını en alt düzeye indirebildiği için yeğleniyor. Soyut, zamansız ve dünyanın neresine giderseniz gidin aynı olan bu “yersiz” mekânlar, özerk nesneleri neredeyse rahat ettiriyor. Öte yandan içine yerleşeceği mekân ile en baştan varoluşsal bir ilişki kurmayı amaç olarak ortaya koyan ve bunu başarabilen bir sanatsal üretim, içine yerleştiği mekânda tümden bir değişime de yol açabiliyor. Bu durum yepyeni bir mekânsal bütünlük deneyimi oluşturabiliyor.
Sanatsal üretimin kendi içinde de bir mekânsallığa sahip olduğu gözden kaçmamalı. Renklerin tuval üzerindeki eşzamanlılığı resmi meydana getiriyor, seslerin eşzamanlı örgütlenmesi bir müzik yapıtını doğuruyor. Renklerin tuval üzerindeki yerlerinin değişmesi nasıl resimde nitel bir değişime yol açıyorsa, ses kaynaklarının mekân içerisindeki konumlarının, giderek -yer parametresine bağlı olarak- aralarındaki ilişkinin değişimi de müzik yapıtının niteliğini değiştiriyor. Ya da bir tiyatro metninin zorunlu artzamanlı yapısına boyun eğmeyen, seyirciyi de içeren tiyatral mekânın eşzamanlılık olanağını kullanan tiyatro üretimi, sözünü bu ilişkisellik üzerinden söylüyor.
Sempozyum yukarıda tanımlanan türde ilişkiselliğin olanakları üzerine düşünmeyi amaçlıyor. Mekânı ve mekânsallığı kendi varoluşunun bir parçası olarak gören sanat ürünleri ve onları ortaya koyan sanatsal eylemler sempozyumun ana konusunu oluşturuyor. Bu vesile ile, mekân ve mekânsallık kavramlarını sanat üretiminin içinden ele almak, mekân hakkında ancak sanatsal eylem içinde ortaya çıkabilecek yeni kavrayış derinliklerine ulaşmak temel niyetlerin başında geliyor.”
Sempozyum takviminde 15 Ocak 2015 özet teslimi, 11 Mayıs 2015 ise bildiri tam metni teslimi tarihi