Heval Zeliha Yüksel Mimar / Architect
Çok sayıda başarılı projenin sahibi Mdarch Mimarlık, son olarak şehrin kalbinde, içeri adım atıldığında şehrin tüm karmaşasını geride bıraktırıp rahat hissettiren, doğal malzemeler ile bezeli bir restoran tasarladı. Proje hakkındaki bilgileri Mdarch Mimarlık kurucusu Görkem Volkan’dan aldık: Mimarlık ve zanaatkârlık kavramları birleşince harika örnekler çıktığını görüyor ve zevkle izliyoruz. Bana göre, son projeniz de iyi bir tasarım ve zanaat birleşimi. Bu bağlamda bize biraz projenizi anlatır mısınız?
Grill Polonez, Ataşehir’ deki Palladium Tower Ofis binasının lobi katında, dışarıdan direkt ulaşımı sayesinde binadan bağımsız, 800 m2’ye yayılan açık mutfaklı –son zamanlarda epeyce gördüğümüz- yeni nesil et restoranı. Mekân kullanıcıları için, günlük trafik hızlarının içinde dingin, özenli bir durak yaratmak, benim için önemli bir tasarım kriteriydi. Biraz geriden baktığımda bunun kişisel bir tercih de olduğunu görüyorum… Çünkü ben de evimin dışında yemek yediğim mekânlara özen gösterilmiş olmasını önemsiyorum açıkçası. Bu anlamda işveren ile yakaladığımız empatiyi, kullanıcı ile de kurabildiğimiz çok keyifli bir proje oldu. Genel olarak tasarımda tek konseptin türevlerini mekânda farklı işlevlerde kullandık; kasap bölümü, şömine lounge, kapalı özel yemek odası, bar, kapalı ve açık restoran gibi… Dolayısı ile de mekânın genelinde benzer desenler ile ortak hafızayı korumuş olduk bir anlamda. Tasarım ve zanaat ile ilgili yerinde tespit için teşekkür ederim çünkü tasarımı zanaat eleğinden geçirmek, günümüzdeki tüm bu fordist üretim şeklinin -karşısında dememeye çalışıyorum- bir başka köşesinde, zanaatkârlığın tevazusunda durabilmek, ofisimin tasarım üretimine dair temel bakış açısını oluşturuyor ve bu bakış o kadar yerleşik ki projenin ölçeği/süreci ne olursa olsun bu sularda yüzmeyi, bu noktadan başlamayı ofisçe seviyoruz doğrusu.
Ancak günümüzün şartlarında özellikle hızlı tüketim ortamında kalite maalesef düşüyor. Bu mekânda ise tam aksi bir his ön planda. Siz kaliteyi ve zanaatkârlığı önde tutmak için neler yaptınız?
Her şeyden önce işveren ile tasarıma, üretime aynı noktalardan bakmamız büyük şans. Açıkçası olabildiğince kataloglardan sipariş edilebilen endüstriyel ve prefabrik imalatlardan kaçındık. Çünkü bu tür malzeme ve detay çözümleri ile özgünlüğü yakalamanız çok zor oluyor. Örneğin açık terasla yarı kapalı terasın üstü, endüstriyel üretim gölgelik çatı yerine bu mekâna özgü olacak şekilde, uçak kanat kesitinden esinlenmiş formlara sahip ahşap kirişlerle çözdük ki bilirsiniz açık teras üst kapamalarında eğim mekândan dışarıya doğru kapanarak devam eder, burada tam tersini yaptık, mekân ile dış bahçe birleşimine doğru eğim de perspektif de açıldı ve daha ferah daha yüksek bir hacim elde ettik. Endüstriyel bir asma tavan veya akustik panel yerine iç mekânda halatlardan oluşan hafif tavan örtüsü ile tavandaki teknik fonksiyonların kanal ve profilleri örtündü ve yüksek tavan, insan ölçeğine indirilerek iç mekânda daha yumuşak ve sıcak bir mekân yaratıldı. Tavandaki halatlardan oluşan bu yumuşak doku mekânı akustik olarak da rahatlatan bir tasarım kararı oldu. Yine tüm mobilyalar bu mekân için özel olarak tasarlandı ve imal edildi. Her yerde karşılaşabileceğiniz mobilyalar yerine salt bu yere özgü bir imalat yapıldığında kullanıcılar da tasarım sürecindeki özeni endirekt olarak hissediyorlar, karşılığında bugün bir işletme için çok kıymetli bir geri dönüş olan aidiyet hissini getiriyor.
Projeyi ilk ele almaya başladığınızda nasıl bir mekân olmasını arzulamıştınız?
İlk başta da söylediğim gibi, özenilmiş ve dingin bir yer olmasını ve bu duyguda kalabilmesini çok istedim. Bunun dışında yüksek tavanlı ve geniş hacmi farklı ölçek ve hissiyatta alt bölümlere ayırıp daha kolay algılanabilir ve sahiplenilebilir şekilde kurguladıktan sonra içeride barışçıl bir atmosfer yaratmak istedik. Bu nedenle tamamen yepyeni ve pürüzsüz bir mekân inşa etmek yerine zamanla oluşmuş, katmanlı bir mevcudiyet algısını kurmayı amaçladık.
Peki bu düşüncelerinizi ve hislerinizi mimari fikirlere nasıl entegre edebildiniz?
Her şeyden önce aslında bu fikirleri, düşünceleri hisse dönüştürebilmek, karşı tarafa iletebilmek, emek isteyen bir mesele. Yarattığımız fikirler ile karşı tarafa ya da kendimize ait hisleri provoke ediyoruz, sıfırdan yaratabildiğimiz bir his yok aslında, sözü uzatmayayım, hissi karşı tarafa iletmek için üzerinde zamanın izi olan, hatırası, hafızası olan malzemeleri kullandık kısaca. Tuğla, doğal taş, halat, ahşap gibi üretimi katmanlı, ham malzemeler seçildi. Olabildiğince parlak ve pürüzsüz yüzeylerden ve malzemelerden kaçındık. Kullanıcı ile sadece fonksiyona dayalı fiziki bir ilişki değil, tüm duyulara dokunan; ışığı ve sesi yansıtmak yerine bünyesine alan malzemeler ve renkler tercih ettik. Bunun dışında büyük ölçeği kendimize indirgemek için geniş yüzeylerde daha küçük parçalardan oluşan modüllere sahip malzemeler tercih ettik. Mobilyaların ergonomisinde ideali yakalayabilmek için birçok deneme yapıldı ve sanırım burada başarılı da olduk. İnsana en yakın ölçek mobilya olduğu için kullanılan malzemelerde hem işletme yararına hem de yine kullanıcıya yönelik doğal, kolay temizlenebilir malzemeler seçildi.
Neden malzeme olarak ahşap, mermer gibi doğal ürünler seçildi?
Ahşap yaratmak istediğimiz kontrollü ve samimi atmosfer için en uygun malzeme idi. Doğal taş ise sterilizasyon açısından elverişli elbette. Bu ikisi aynı zamanda dokularındaki homojen olmayan çizgisellik nedeni ile de birbirleri çok uyumlu olabilen malzemeler.
Son yıllarda ofisinizin yükselen bir grafiği var. Çok iyi mimarlıklar ve tasarımlar üretiyorsunuz. Bilmeyenler olabilir; biraz da Mdarch Mimarlık’ın son yıllardaki projelerinden bahsedebilir misiniz?
MDArch gelecek sene onuncu yılını dolduracak. İç mekân tasarımı konusunda on senedir uzmanlaştığımız en önemli alan AVM ve ofis mekânları diyebilirim. Antakya’daki Palladium AVM ve İstanbul Atlas Park AVM biten işlerimizden. Biten işler ile ilişiğimiz öyle kolay bitmiyor tabii ki (gülüyor) sanırım bu sebeple Atlas Park AVM’nin iç mekânlarının yanı sıra aynı binada sinema salonları ve fuayenin de tasarımını üstlendik. Öte yandan yüksek katlı ofis ve konut bloklarının lobi ve asansör holleri gibi ortak mekânlarının tasarımında da tecrübeliyiz. Ataşehir’deki Palladium Residence, Pashador Residence ve Göztepe’deki Nida Kule bunlardan birkaçı… Nida Kule’de ayrıca Gübretaş firması için ofis mekânlarının da tasarım ve uygulamasını üstlendik. En son projemiz ise Ataşehir’de inşaatı başlayan rekreasyon ve gastronomi odaklı Watergarden projesi. 165.000 m2’lik bu alanın tüm iç mekân mimari proje konsepti ve uygulama projelerini MDArch Mimarlık olarak biz üstlendik. Bu ticari projelerin yanı sıra Astana’da 2017 yılında gerçekleştirilecek Expo fuar ve sergisinin enerji üretim, altyapı kontrol merkezi ve yönetim ofislerinin bulunduğu enerji merkezi binasının projelerini de üretiyoruz.
Dergimiz doğal taş ağırlıklı olduğu için genelde sorduğum bir soru var: Ülkemiz mermer kaynakları açısından çok zengin. Bu değerli malzemenin yeterince kullanıldığını ve yerel olana kıymet verildiğini düşünüyor musunuz? Siz doğal taş kullanıyor musunuz? En çok tercih ettiğiniz doğal taş hangisi acaba?
Ben açıkçası yeterince kullanıldığını ve hatta pek çok mimar arkadaşım tarafından iyi değerlendirildiğini düşünüyorum. Ben de projelerimde zaten koşullar elverdikçe doğal olan malzemeleri kullanmayı işverenlerime telkin ediyorum. Doğal taş ve mermer de bunların içinde yer alıyor elbette. Fakat bizler doğal taşın çoğunlukla konvansiyonel üretilmiş halini kullanıyoruz, dileğim kendi projelerimde daha fazla zanaatla birleşmiş bir doğal taş kullanımı, sanırım ki yeni kesim cihazlarının teknolojisi bu dileğime hizmet edebilecektir. Bu arada genel olarak İran ve Hindistan’dan çıkan mermerlerin doku ve renkleri bizim tasarımımızda çokça severek kullandığımız desenleri oluşturur.
Söyleşi yaptığımız her mimara yerel veya global olarak izlediği ve önemsediği tasarımcı ve/veya mimarları soruyorum. Eğer sizin de varsa paylaşırsanız memnun olurum…
“Peter Zumthor forever…” Bu çılgın dünyada Peter Zumthor’un bir yerlerde serin serin proje yaptığını bilmek bana çok iyi geliyor, muhtemel ki güleceksiniz ama bazen çok sıkılığımda Zumthor’un sakin tavrını düşündüğüm çok olmuştur (gülüyor). Diğer tasarımcılar olarak; Odile Decq girişimci bir ruh olarak bana çok ilham verir. Bevk Perovic’in yapılarının çevre ile kurduğu saygılı ama girişken ilişki türü de hoşuma gider… Bernard Khoury bir dönem çalıştığım/yaşadığım Lübnan’a ait çok farklı bir tarza sahip, mimariyi/tasarımı bir yandan çok ciddiye aldığını bazen de kendinden başka hiçbir şeyi ciddiye almadığını düşünürüm, binaları mimar olarak da kullanıcı olarak da bana kendimi çok iyi hissettiriyor sanırım önemli olan da bu; hissi doğruca karşı tarafa iletebilmek… Verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.
Ben teşekkür ederim, böyle nitelikli bir yayında emeğiniz olduğu için.
Yurtiçi ve yurtdışında mimarlık ve iç mekân tasarımı alanlarında çalışmalarını sürdüren ve 2006 yılında Görkem Volkan tarafından kurulan MDArch Mimarlık otel, konut, AVM, ofis, rekreasyon ve ticari mekân konularında uzmanlaşmıştır. MDArch tasarımcıları üstlenilen tüm projelerde, işverenin önceliklerini ve programın gerekliliklerini başarı ile yerine getirirken işveren ve mimar arasındaki ekip çalışmasının projeyi zenginleştiren en önemli etmen olduğuna inanmakta. MDArch Mimarlık, senaryosu iyi kurgulanmış ve iyi tasarlanmış mekânların, kullanıcı ilişkilerine ve hayatın niteliğine olumlu katkısı olacağına inanmakta, tasarım ve projelerinde de “mutlu ve verimli mekânlar” yaratmanın izini sürmektedir. Mimari tasarım, iç mekân tasarımı, renovasyon, mobilya tasarımı, uygulama projeleri, keşif, metraj ve ihale dosyası dokümanlarının hazırlanması, mekân organizasyonu danışmanlığı ve ilgili konularda uzmanlaşan MDArch Mimarlık kurulduğu günden bu yana otel, konut, AVM, ofis, ticari mekânlar ve yat projelerinde 600.000 m2’den fazla alanın tasarım, uygulama ve koordinasyon işlemlerini ve bunlara ek olarak 20.000 m2’den fazla da taahhüt işini başarıyla tamamlamıştır.