Anıl Aksoy, Mimar
Dr.Uğur Özcan, Öğr. Üyesi
Osmanlı’da “senk” veya “hacer” adıyla da tanınan “taş” kelimesi Türkçe’ye “kaş” kelimesinden gelmiştir. Kaş, katı toprak, sıkışma sonucunda sertleşmiş toprak demektir. Jeolojide ise kayaç olarak isimlendirilir. Kayaçlar birden çok minerallerin veya parçacıkların bir araya gelmesiyle oluşur. Doğal taşlar, dayanıklılığı ve kalıcılığından dolayı insanoğlunun varoluşundan beri barınma ihtiyacını karşılamak için tercih ettiği bir yapı malzemesidir. En önemli özelliklerinden biri de bağlantı maddesi olmadan dayanıklı yapılar yapmaya elverişli bir malzeme oluşudur. Bundan dolayı yüzyıllar önce yaşamış olan toplulukların yapısal kalıntıları günümüze kadar ulaşmış ve bizlere o topluluklar hakkında bilgiler verebilmiştir. Doğal taş malzeme, kullanım özelliğine göre insanlık tarihindeki dönemlere bile adını vermiştir: Yontma Taş Devri, Cilalı Taş Devri vb. Taşların işlenmesi ilk olarak Urartular’da başlamıştır ve bütün medeniyetler boyunca gelişerek devam etmiştir. Osmanlılar, Selçuklular, Romalılar, Yunanlılar, Lidyalılar, Frigyalılar, Mısırlılar, Hititliler gibi birçok medeniyet, günümüze kadar aktarılan ve çağlarını aydınlatan devasa yapılarda, heykellerde ve anıtlarda doğal taşı kullanmışlardır. İnançlarını taş yapıları ile somutlaştıran bu uygarlıkla yapıtlarını yıllarca süren sabırlı uğraşlar sonucu yüzlerce, hatta binlerce kilometre uzaklardan getirdikleri taşlarla inşa etmişlerdir. Mısır-Assuvan (Syenne) bölgesinde bulunan siyenit ocaklarından elde edilen tonlarca ağırlıktaki blok ve sütunlarla yapılmış piramitler (Saqqara) ve tapınaklarla bezenmiş şehirler (Memphis, Luxor, Karnak) bildiğimiz en değerli ve en ünlü taş yapı ve kent örnekleridir. Anadolu’da bulunan Truva, Bergama, Efes, Afradisyas ve Hierapolis yerleşim yerleri ve bunların etrafındaki taş madenlerindeki işleme izleri, o günün teknik bilgi düzeylerini yansıtmaktadır. Bronz Çağ ve Hitit medeniyeti dönemlerinde (M.Ö 1200-200) kolay işlenemeyen, koyu renkli sağlam taşların (bazalt, andezit) yerini, Ege merkezli kültürlerin uygarlıklarında daha kolay işlenebilen ve şekil verilen beyaz mermer türleri almıştır. MÖ 6. yüzyıl ile MS 4. yüzyıl arasındaki yaklaşık 1000 yıllık dönemde, Anadolu’da yerleşik uygarlıkların mermer ve granit türü doğal taşlarla inşa ettikleri yapıtlar görülmektedir. Marmara Adası’ndaki (Prokonnesos), Afyon-İscehisar’daki (Dokimeion) ve Bilecik dolaylarındaki bazı mermer ve renkli doğal taş ocaklarının MÖ 3 – 4. yüzyıllara kadar uzanan bir geçmişi vardır (Asgari, N.). Biga yarımadasındaki Çığrı Dağ (Ezine) etrafındaki granit madenlerde üretilen sütunlar, bölgedeki Roma dönemi yapılarında kullanıldığı gibi, M.S. 2. yüzyıldan beri Yakındoğu, Kuzey Afrika ve Akdeniz’in diğer bölgelerine de yollanmıştır. Günümüzde bazı yarı işlenmiş sütunları Ezine Koçaklı Köyü, Yedi Taşlar bölgesinde eski madenlerde bulunan granitler, Efes Agorası’nda, Venedik San Marco Bazilikası’nda kullanılmıştır. Osmanlı zamanında, Mimar Sinan ile zirveye ulaşan mimari eserlerin yapımında Bakırköy taşları gibi yerel taşlarla, Marmara Adası, Afyonİscehisar mermer madenlerinden ve Ege adalarından getirilen taşlar kullanılmıştır. O dönemde, önceki dönemlerde inşa edilen yapılardan devşirilen taşların da kullanıldığı görülmektedir. Mimar Sinan’ın özellikle 1156 yılında tamamlandığı Süleymaniye Camii ve 1575 yılında inşası biten Edirne Selimiye Camii ve külliyelerinin yapımındaki taş işçiliği olağanüstüdür. Osmanlı döneminde mermerden yapılmış yüzlerce çeşme, şadırvan, hamam gibi yapı türlerindeki işleme ve süslerden ulaşılan ince zevk hayranlık vericidir (Yüzer, E. Yapı Dergisi, sayı 277).
Genel Bilgiler
Doğal taşın yapı malzemesi olarak kullanımı, medeniyet tarihi ile aynı geçmişe sahiptir. Yakın geçmişte inşa edilen yapılara bakıldığı zaman doğal taşın yapılardaki görevinin strüktür, dış ve iç cepheler, döşeme, tavan ve süslemede sade bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Günümüzdeki gelişmelerle doğru orantılı olarak teknolojinin de gelişmesiyle birlikte doğal taş faklı alanlarda da kullanılmaya başlanmıştır. Çağdaş bir yapının mimari açıdan özel bir niteliği yoksa, bu malzemenin masif taşıyıcı eleman olarak kullanımının bugünkü anlayışta yeri yoktur. Yapı teknolojisinin gelişimiyle birlikte doğal taşlar kaplama olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanların yaşam standartları da değişmiştir. Bilinçlenme ve çevreye duyarlılığının artması, doğal ortamlarda yaşama arzusunu oluşturmuştur. Bu yüzden mimaride iç ve dış mekanlarda doğal taşın kullanımı yaygınlaşmıştır. Özellikle de sanayi devrimine kadar taşlar masif ve strüktürel eleman olarak kullanılmıştır. Endüstri devriminden sonra ise yeni inşaat malzemelerin ortaya çıkışı, çeşitliliğin fazla olması, uygulamadaki kolaylıklar ve maliyetlerin düşük olmasından dolayı, taşlar strüktürel eleman olmaktan çıkmış, betonarme strüktürler tercih edilmeye başlanmıştır. Günümüze gelindiğinde ise ekolojik problemlerin ortaya çıkışıyla beraber yapılarda sürdürülebilir malzemeler ön plana çıkmaya başlamıştır. Doğal taşlar da ekolojik dengeyle uyumlu, sürdürülebilir ve insan sağlığı açısından da tercih edilir olduğu için tekrardan önem kazanmıştır. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde, geri dönüşüm sırasında doğaya ve insan sağlığına zararlı olabilecek yapay malzemelerin kullanımı yerine daha sağlıklı ve zararsız olan doğal yapı taşlarının inşaat amaçlı kullanımı tercih edilmektedir (Akın, 2008).
Doğal Taşların Özellikleri
Her gün tasarımcıların, tasarım ve karar alma, daha yüksek sürdürülebilirlik ve performans seviyelerine ulaşan binalar ve ortamlar yaratma konusunda çevre açısından daha sorumlu olmaları beklenmektedir. Bu, binaları ve onları destekleyen malzemeleri yeniden düşünmek için bir fırsattır. Sürdürülebilirlikle ilgili sorunları ele almak ve çözmek hem yeni hem de eski malzemeleri yaratıcı yollarla kullanmak ve potansiyel olarak yeni ifadeleri ve uygulamaları mümkün kılmak için taşla doludur. Sürdürülebilirlik dünyasının çoğu, malzemelerin sanatın, mimarlığın ve kültürün her alanında aktif olarak entegre etmemiş olsa da doğal taş yüzyıllardır bu konuşmaların ve hikayelerin bir parçası olmuştur. Bu yüzden doğal taş güzel olduğu kadar, uzun bir süre boyunca da sürdürülebilirdir. Doğal taşlarda aranan özellikler kullanılacak yapıya ve mekana göre değişmektedir. Buradaki özellikler genel ölçekte ele alınmıştır. Taşlar yangınlara karşı dayanaklıdır ve yangın esnasında herhangi zararlı bir maddeyi açığa çıkarmaz. Doğal taşların basınca ve aşınmaya karşı dirençleri yüksektir ve zamanla bozulan bir malzeme değildir. Bu yüzden doğal taşların bir ömrü yoktur. Yapı ömrünü tamamlasa veya herhangi bir sebepten dolayı tahrip olsa bile taşlar başka bir yerde kullanılabilir. Bu durum doğal taşları sürdürülebilir yapmaktadır. Taşların sürdürülebilirliğine örnek vermek gerekirse, kırılmış ve ufalanmış mermer parçaları yapı malzemesi olarak değerlendirilebilirken ayrıca öğütülerek de kireç ve çimento üretiminde kullanılabilir. Kullanıldığı mekanlarda doğallık hissi uyandırır. Yaşam alanlarına kalite ve estetik katar. Genellikle yapı malzemeleri yıllar geçtikçe deformasyona uğrar ve yapısal işlevini kaybetmeye doğru gider. Doğal taşlar ise tam tersine kendine özgü bir görünüm kazanır ve dayanıklılığı daha da artar. Yüzyıllardır kullanılan doğal taşlar, doğru bir restorasyon işlemiyle birlikte tekrar orijinal haline dönüştürülebilir. Ayrıca kolay ve masrafsız temizlenebilir bir yapıdadır. Doğal taşlar ısıyı da iyi bir şekilde soğurmaktadır. Bu yüzden doğal taşlarla yapılan yapılarda istenmeyen soğumalar ve ısınmalar meydana gelmemektedir. Diğer malzemelerden yapılan yapılara kıyasla ısınma ve soğutma için harcanan enerji doğal taşla yapılan yapılarda çok daha az olduğu görülmektedir. Doğal taşlar, taş ocaklarında istenilen ölçülerde işlenebilmektedir. Doğal taşların ocaklardan çıkarılma tekniği de farklılaşmıştır. Yakın zamanlara kadar ülkemizde de kamayla yarılarak veya dinamit kullanılarak çıkarıldıkları için hem taş ocakları zarar görüyordu, hem de taş bloklarında hasarlar ve kesildikten sonra çatlaklar oluyordu. Bu sebepten ötürü çok fazla fire veriliyor ve çıkarılan taşların büyük bir kısmı moloz taş olarak değerlendiriyordu. Bugün ise lazer teknolojisi kullanıldığı için taş kütleleri dilimlenmiş gibi kesilerek hasarsız taş blokları elde edilebilmektedir. Kullanılacağı yere ve bölgeye göre sipariş üzerine birtakım süreçlerden geçen taş malzemesi belirli ölçülerde elde edilebilmektedir. Bu özelliklerinden dolayı doğal taşlar yapıda hem iç mekanda hem de dış mekanda kullanılabilir. Doğal taşları kullanım amacına göre kesin sınırlarla birbirinden ayıran bir sınıflandırma yapmak çok zordur. Çünkü bu gruptaki birçok doğal taş, çok amaçlı olarak, farklı ve benzer alanlarda kullanılmaktadır. Dekoratif amaçlı kullanılan birçok doğal taş özel olarak bu amaç için üretilmezler. Mermer ve taş ocaklarında oluşan artık maddelerin (moloz) bazıları dekoratif yapı taşı olarak değerlendirilmektedir. Doğal taşların bir kısmı yapısal amaçlara hizmet ederken çok pahalı ve dayanımı az olan bazı doğal taşlar da dekorasyonda kullanılır (Barker ve Austin, 1994). Taş ocaklarından çıkarılan doğal taşlar yapıda konstrüksiyon olarak (temel ve duvar örgülerinde), kaplama (duvar kaplama, zemin döşemesi, merdiven kaplama, teras döşeme ve kaplama, çatı gibi), dolgu-izolasyon (ısı, yangın) ve agrega malzemesi olarak kullanılmaktadır. Yapıya uygun taş seçimi çok önemlidir. Bundan dolayı doğal taş kullanımlarının standartları vardır. Bu standartların amacı herhangi bir yapı için kullanılacak doğal taş seçiminin kolaylaştırılmasıdır. Bu standartları “TSE” belirlemektedir (TS 699 Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metotları, TS 1910 Kaplama Olarak Kullanılan Doğal Taşlar, TS 2513 Doğal Yapı Taşları, TS 6809 Mohs Sertlik Cetveli). Uygun doğal taşın seçilebilmesi için jeolojik (renk, doku, sertlik, homojenlik, mineralojik bileşim, çökelme şekli, kristallenme derecesi), kimyasal (kimyasal bileşim, kimyasal maddelerin etkisi, suyun etkisi), fiziksel (birim ağırlık, özgül ağırlık, porozite, geçirgenlik, su emme), mekanik (basınç direnci, donma dayanımı, aşınma dayanımı, çekme dayanımı, eğilme dayanımı), teknolojik (işletilme özellikleri, rezerv, taşıma olanakları), ekonomik (üretim maliye, kullanışlılığı) gibi özelliklerin iyi derecede bilinmesi gerekmektedir (Öcal & Dal, 2012, s:10). 1800’lü yıllara kadar “masif eleman” olarak kullanılan doğal taş, bu tarihten sonra endüstri devriminin de etkisiyle masif malzemeden çok “kaplama” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda, özellikle çevre bilincinin gelişmesi ve doğaya geri dönüşümün başlamasıyla doğal taşın kullanım alanları hızla artış göstermektedir. Doğal taşla kaplanan yüzeyler diğer alternatif malzemelere göre çok daha uzun ömürlü ve ekonomik olmasının yanı sıra daha estetik ve prestiji yüksek yapıları oluşturmuştur.
Kullanım Yerine Göre Doğal Taşlarda Bulunması Gereken Özellikler
Olumsuz hava koşullarına maruz kalan doğal taşlar için;
• Anklavsız ve stilolitsiz olması,
• Pas yapan minerallerin bulunmaması,
• Porozitesinin ve su emmesinin az olması,
• Don sırasında kaybının düşük olması ve basınç dayanımının yüksek olması,
• Isıl genleşme katsayısı.
Çok yoğun olarak kullanılan alanlarda açık ve ıslak ortamlar için döşeme olarak kullanılacak doğal taşlar için;
• Kuvars içeriğinin fazla olması,
• Porozitesinin ve su emmesinin az olması,
• Mohs sertliğinin 5’ten büyük olması,
• Yüzey aşınması, darbe ve eğilme dayanımlarının iyi olması,
Merdivenlerde kullanılacak doğal taşlar için;
• Porozitesinin ve su emmesinin az olması,
• Yüzey aşınması, darbe ve eğilme dayanımlarının iyi olması,
Mutfak rafları, bankolar ve tezgahlarda kullanılacak doğal taşlar için;
• Porozitesinin ve su emmesinin düşük olması,
• Yüzey aşınması, darbe ve eğilme dayanımlarının iyi olması,
• Pas yapan minerallerin bulunmaması gerekir.
Doğal Taş Olarak Mermer
Maden mevzuatına göre, dayanıklılığından ötürü istenen kalınlıklarda kesilen, yüzeyleri parlatılan ve bu şekilde kullanılan bütün taşlar mermerdir. Jeolojik oluşum yönünden, geçmişte kalker (kireçtaşı) olarak teşekkül etmiş taşların, uzun jeolojik süre içinde büyük basınç ve sıcaklıklarla zorlanıp ilk birikim şekillerini ve fosillerin görünüşlerini kaybetmesiyle oluşmuş, tamamen kristalli yeni şeklidir (Yüksel, 1997).
İnsanoğlu, geçmiş zamanların şartlarına göre kolayca kesilen ve parlatılabilen bu tür taşlar olduğunu fark edince, önce onları kullanmaya başlamış ve yapı tarihinde mermerler geniş yer tutmuşlardır. Fakat teknolojinin ilerlediği çağımızda değil, milattan 5000 – 7000 yıl önceye kadar, Mısır uygarlığı döneminde bile, siyenitler, ki mermerlerden iki kat daha serttir, ünlü piramitlerin yapı taşı olmuşlardır. Bu da insanlığın güçlükleri yenmeye yönelik önemli bir tarihi adımıdır. Bugün mermer kelimesi kullanıldığında, gerçek mermerlerle birlikte, fosili sıradan kalkerleri, birçok konglomeraları (çakıl taşlarını), bazı kumtaşlarını, magmatik ve volkanik taşların hemen bütününe yakınını ve gyans türü metamorfik taşları itibara almak ve mermer kavramını bu genellikte düşünmek gerekmektedir. Çünkü güçlü ve etkili kesme ve cilalama cihaz ve maddelerinin kullanıldığı çağımızda, dağılganlığından ötürü kesilemeyen birkaçının dışında, her taş gerçek mermer gibi, hatta ondan daha iyi vasıflarla işlenmeye ve kullanılmaya elverişlidir.
İlkel Aletlerle Doğal Blok Taş Çıkarma Yöntemleri
Oluk – kanal açma: Bu yöntemde, çıkarılmak istenilen doğal taşın süreksizliklerine (çatlak, fay, vb) göre uygun yerler seçilerek taşın dört tarafından basit el aletleri ile oluk veya kanal açılır. Külünk ve murç gibi ilkel aletler kullanılarak taş bloğu yerinden çıkarılır. Ülkemizde İslahiye – Yasemek’teki (Gaziantep) bazalt, Afyon – İscehisar ve Marmara Adasındaki mermer ocakları vb. yerlerde bu yöntemle üretim yapılmıştır (K. Erguvanlı, 1989).
Delik delme-üçlü kama: Bu yöntemde, çıkarılması istenen taşın etrafında 10 – 15 cm aralıklarla 6 – 20 cm çaplı ve 10 – 30 cm derinlikte sıralar halinde murç kullanılarak elle delikler açılır. Açılan deliklere ahşap veya demir kamalar konulup, balyozla vurularak taşın belirli bir doğrultuda çürütülmesiyle alttaki süreksizliğe kadar çatlatılması sağlanır. Alt süreksizlikten de kamalar çakılarak blok yerinden oynatılır. Yıllar sonra granit ocaklarında benzeri delik delme işlemlerinde kompresörler ve hidrolik çekiçli deliciler bu amaçla kullanılmıştır (Yüzer, 2016).
Lama ile kesim: Anadolu’daki bazı antik ocaklardaki üretim aynalarından ahşap testerelere benzer metal lamalarla taşların kesimlerinin yapıldığı aynalardaki izlerde görülmektedir (Yüzer, 1968).
Günümüz Teknolojisiyle Doğal Blok Taş Çıkarma Yöntemleri
Elmas telle üretim: Günümüzde en yaygın olarak uygulanan bu yöntemde, blok üzerinde yatay ve düşey doğrultuda sondaj delikleri açılır. Delikler delinip çakıştırıldıktan sonra üzerinde kesici, özellikte elmas emdirilmiş soketler bulunan teller bu deliklerden geçirilerek yatay ve düşey doğrultuda kesim yapılır. Hidrolik yastık ve kriko ile kesilen blok ana kütleden ayrılır (Öcal & Dal, 2012).
Zincir ve elmas kayış kollu testereyle üretim: Bu yöntem, doğal taş üretiminde kullanılan yeni yöntemlerdendir. Kol, vagon ve ray grubu olmak üzere üç ana bölümden oluşan bu sistemle taş kütlesinden istenilen ölçülerde ve düzgün geometride boyutlandırılmış loklar halinde elde edilebilmektedir (Öcal & Dal, 2012).
Türkiye’de Doğal Taş Kullanımı
Alp-Himalaya Jeolojik Kuşağı’nda yer alan ülkemiz bugünkü bilgilerimize göre 400’den fazla çeşitli renk ve desende olduğu öngörülen zengin doğal taş kaynaklarına sahiptir. Ülkemizde özellikle karbonat bileşimli geniş mermer ve renkli kireçtaşı oluşumları yaygın olarak gözlenmektedir. Devoniyen ve Paleojen jeolojik devirleri arasında kalan kronolojik süreçte oluşan bu kaynakların bir kısmı kırıklı, kıvrımlı ve bindirmeli zonlar içinde kalmaktadır. Bu zonların dışında kalan ve blok almaya uygun batıdaki kaynakların bazıları, tarihsel dönemlerden günümüze dek işletile gelmiş ve halen de işletilmektedir (Yüzer, 2016). Ülkemiz jeolojik yapısı gereği, çeşitli renk ve kalitede zengin doğal taş yataklarına sahiptir. Milyarlarca metreküp olarak ifade edilebilecek olan yatakların bir kısmı, Anadolu’da binlerce yıldan bu yana işletilmektedir. Birbirini izleyen Eski Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıkları boyunca, çıkarılan bu taşlar sadece Anadolu’da değil bu uygarlıkların yayıldığı diğer Akdeniz ülkelerinde taşınmış ve oralardaki sanat eserlerinde kullanılmıştır. Marmara Adası, Afyon İscehisar ve Afrodisias tarihsel dönemlerin en ünlü blok taş üretim ve işleme merkezleri olmuştur. 1950’li yıllara kadar taşçılık sadece blok üretimi olarak devam etmiştir (Kaya, G.Ş. 2009). Ülkemizde özellikle geçiş mermer ve kireçtaşı olumları gözlenmektedir. Devoniyen ve paleojen devirleri arasında kalan jeolojik süreçte oluşan bu rezervlerin bir kısmı kırıklı, kıvrımlı ve bindirmeli zonlar içinde kalmaktadır. Bu zonlar dışında kalan ve blok almaya uygun rezervlerin bazıları, tarihsel dönemlerden günümüze dek ulaşmış ve halen işletilmektedir (Yüzer ve Angı, 2006).
Rezervler
Ülkemiz Alp-Himayala (tektonik) kuşağı içinde yer alması nedeniyle doğal taş bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Araştırmalara göre 4 milyar metreküp işletilebilir mermer, 2,8 milyar metreküp işletilebilir traverten, 1 milyar metreküp granit rezervi bulunmaktadır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ülkemizde yıllık ortalama 27 milyon ton (10 milyon metreküp) doğal taş üretimi söz konusudur. Bu üretimin yaklaşık 4,5 milyon tonu ham blok olarak ihraç edilirken, geri kalan üretim doğal taş işleme tesislerinde işlenerek levha ve değişik ölçülerde strip veya fayans haline getirilerek değerlendirilmiştir. Bu verilere göre Türkiye dünya üzerinde bulunan taş rezervinin neredeyse % 40’ına sahiptir. Türkiye’de çeşitli renk ve desenlerde kristalin kalker (mermer), kalker, traverten oluşumlu kalker (oniks), konglomera, breş ve magmatik kökenli kayaçlar (granit, siyenit, diyabaz, diyorit, serpantin, vb.) bulunmaktadır. Dünya pazarlarında beğeni kazanabilecek nitelikte doğal taş çeşidine sahip olan Türkiye’de, rezervler Anadolu ve Trakya boyunca geniş bir bölgeye yayılmıştır. Rezervlerin bölgelere göre dağılımı, Ege Bölgesi %32, Marmara %26, İç Anadolu %11, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi %31 şeklindedir. Ülkemizde, karbonat bileşimli olan ve başkalaşım (metamorfizm) aşamasını tamamlayan, kristalen dokulu, bilimsel olarak da mermer niteliğine sahip yataklar, jeolojik anlamda masif olarak nitelendirilen metamorfik kökenli alanlarda kümelenmiştir. Bunlardan yaygın doğal taş ocaklarının bulunduğu masifler; Menderes, Kırşehir, Istıranca ve Bitlis dolaylarında yer almaktadır. Bu masiflerde bulunan mermerlerin kırık zonlarının dışında kalan kesimleri, aralarındaki şistler nedeniyle jeolojik evrim boyunca oluşan tektonik deformasyonlardan fazla etkilenmemişlerdir. Bu rezervlerin Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan kesimleri yüzyıllardır işletilmektedir. Türkiye, doğal taş kaynakları ve bunların çeşitliliği açısında oldukça şanslı konumdadır. Son 10 yıllık çalışmalardan sonra Türkiye’nin 81 ilinin 72’sinde doğal taş yataklarının varlığı saptanmıştır. Bunlardan dünya üzerinde kabul gören en önemlileri Afyon, Antalya, Balıkesir, Bilecik, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Elazığ, Eskişehir, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Muğla dolaylarında bulunmaktadır (Migem, 2014).
Değerlendirme
Günümüze gelindiğinde ise teknolojinin getirdiği yeniliklerle beraber sorunların da ortaya çıktığını görüyoruz. İnsan nüfusunun artması, insan atıklarının çoğalması ve enerji kaynaklarının azalması insanları yenilenebilir enerji kaynaklarına yönlendirmiştir. Bu nedenle yapılarda sürdürülebilir malzemeler kullanılmaya başlamıştır. Gelecekte yaşayacak nesillere daha huzurlu, güvenli ve temiz bir yaşam sağlamak için, sürdürülebilir yapı malzemelerinin kullanımında zorunluluğa gidilmesi gerekmektedir. Doğal taş malzemeleri de yukarıda anlatılan özelliklerinden dolayı uzun vadede hem daha ekonomik hem de sürdürülebilir bir yapı malzemesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyadaki doğal taşın neredeyse yarısı ülkemizde bulunmaktadır. Buna oranla doğal taş ihracatında dünyada önemli bir yer alırken, iç piyasadaki kaliteli taş tüketimi yeterli düzeyde değildir. Üretim, pazarlama ve tüketim politikaları kaliteli projelerle birleşirse bu sorun da aşılacaktır. Bugün İtalya gibi taş üretim yönünde dünyada çok ilerilere gitmiş bir ülkedeki bütün teknolojiler Türkiye’de de mevcuttur. Üretim, pazarlama ve tüketim açısından da onların düzeyine gelebilmemiz için ülkemizdeki yatırımcıların önü açılmalı, mimarlar daha kaliteli projeler ortaya koymalı, doğru malzeme seçimi yapılmalı ve ustaların teknik bilgi ve donanımı artırılmalıdır. Ülkemizde de rezervlerin bol olması, ekolojik dengenin korunması ve ekonomik kazancın sağlanabilmesi nedenlerinden dolayı daha çok teşvik edilmelidir. Böylelikle ekolojik sistemin korunmasının yanı sıra üretiminden ve ihracatından dolayı ülke ekonomisine de katkı sağlayacağı ortadadır.