İtalyan tasarımcı Raffaello Galiotto, Venedik’teki Accademia di Belle Arti’de aldığı resim eğitiminin ardından 1993 yılında kurduğu tasarım stüdyosunda kendi endüstriyel tasarım pratiğini ve sanatsal faaliyetlerini sürdürüyor. Tasarımcı, özellikle mobilya sektöründe çalıştığı dönemde malzeme ve teknolojileri tanıyarak edindiği tecrübeleri farklı sektörlere uygulayarak uluslararası ölçekte emsalsiz tasarımlar ve sergiler geliştirmiş. Özellikle taş sektöründe şaşırtıcı ve karakteristik nitelikte yenilikçi ürünler yaratarak ulusal ve uluslararası birçok ödül kazanan Galiotto, son yıllarda doğal taşın gravite, yarı saydamlık, yansıma ve sürdürülebilirlik gibi yönleriyle ilgili araştırmalarını ilerleterek taş tasarımına yönelik önemli etkinliklere imza atmış. 2011’den 2019’a kadar Ferrara Üniversitesi’nde tasarım alanında profesörlük yapmış olan Galiotto, uluslararası mimarların katılımıyla konferanslar düzenleyen bazı seçkin üniversiteler ile iş birliği yapmaya devam ediyor.
Stone Gate
Her koleksiyonunda mermerin yenilikçi formlarını sergileyen Raffaello Galiotto’nun Lithos Design iş birliği ile tasarladığı ve ilk kez “%100 Yerçekimi” sergisinde sunulan Stone Gate, doğal taşın fizik yasalarıyla çalışan avangart ve son teknoloji bir mimari- mühendislik projesi. Kütle, ağırlık ve yerçekimi arasındaki dengede olan Stone Gate, eklemli ve karmaşık bir tasarımın altında yatan bir meydan okuma. Her biri 5 kental ağırlığında 20 adet modüler taş bloktan oluşan bir sistemle tasarlanmış ve içine gömülü çelik kablolarla kendi kendini destekleyen bir yapıya kavuşmuş olan Stone Gate, insanların gerçekten deneyimleyebileceği, içinden geçilebilir, üzerinde yürünebilir, yaşayan bir yaratım. Özellikle sanatsal, mimari ve kentsel tasarım uygulamalarında sıklıkla tercih edilen, ince beyaz- gri tonlarında damarlara sahip koyu gri renkli mermerle üretilen tasarımda statiği ve güvenliğini sağlamak için özverili bir mühendislik çalışması yapılmış.
3.80 m yüksekliğe ve 1.20 m derinliğe sahip toplamda 27.300 kg ağırlığındaki taş daire, ziyaretçileri sanki bu nesnenin görkemine karşı kendilerini ölçmek istermiş gibi, içgüdüsel olarak kollarını açmaya teşvik ederek Vitruvius Adamı’na atıfta bulunuyor. Leonardo’nun bu dünyaca ünlü eskiziyle fikir birliği içindeki tasarım, doğanın mükemmel güzelliğini yeniden üretmeyi amaçlayan herhangi bir sanat formunun altında yatan matematiği ve bugün modüler üretim için en ileri endüstriyel teknolojilerin temelini oluşturan düşünceleri destekliyor. İlkel insanın kendini ölçme, umutsuzca küçük hissetme dürtüleri karşısında kendini yükselten manyetik çemberin bu beklenmedik deneyimsel boyutu tasarımı çağdaş sanat düzeyine ulaştırıyor.