“İz bırakma” arayışıyla yöneldiği heykel sanatında doğal taşı eserleri için vazgeçilmez kılan Orhan Gazi Keskin, çoğunlukla tercih ettiği mermerin yanı sıra kireçtaşı, bazalt, traverten, oniks gibi doğal taşları da kullanarak üretimlerine devam eden bir heykeltıraş. Temelinde insani duyguları barındıran hislerle eserlerine form veren sanatçı ile malzemeyle olan ilişkisi, ilham kaynakları ve doğal taşın heykellerine etkisi üzerine konuştuk.
Heykel sanatına ilginiz nasıl başladı. Hikayenizden bahseder misiniz?
Orhan Gazi Keskin: Sanatla ilk temasım babamın geleneksel sanatlarla ilgilenmesiyle başladı. Çocukluğum bu çalışmaların arasında geçti. Teknik ve pratik anlamda bu süreç benim için güzel temeller oluşturdu. Yaklaşık 10 yaşındayken bir baraj inşaatı sırasında üzerinde parmak izleri olan bir seramik parçası buldum. Binlerce yıl sonra o izlere dokunduğumda muazzam bir duyguya kapıldım. Benim açımdan bu “iz bırakma” arayışı sporla başladı. Spor merkezli (judo) olan kariyer planımı ağır bir sakatlık süreci geçirdikten sonra devam etme imkanım olmasına rağmen noktaladım. Bu alandaki başarımın beni ruhen hedeflediğim noktaya taşıyamayacağını kavramıştım. Niyetim binlerce yıl ötesine düşüncelerimi ve hislerimi aktarabilmekti; kendime özgü bir dil geliştirip insanların hayatlarına dokunabilmek. Bu doğrultuda sanatla olan ilişkim gün geçtikçe güçlendi. Önce seramiğe ardından doğal taşlara olan ilgimden dolayı heykele yöneldim. Birkaç bölüm değişikliği ardından Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nden 2019 yılında mezun oldum. Mezuniyetimden sonra her şeyin başladığı, doğduğum yere dönüp ahır ve samanlığı tadilattan geçirerek atölyemi kurdum. Çalışmalarıma kendi atölyemde bağımsız olarak devam ediyorum.
Eserlerinizin tasarım süreci nasıl gelişiyor, ilham aldığınız kavramlar neler?
OGK: Düşüncelerimi, gördüklerimi ve hissettiklerimi genelde not alıyorum. Bu notlar yanlarında küçük eskizler barındırıyor. Zamanla eskizler birleşip farklı formlara dönüşüyor. Süreç belirli bir doyuma ulaştığında net eskizler beni kilden modellere teşvik ediyor. Kil model en önemli kısım diyebiliriz. Denemeler ışık oyunlarıyla beraber malzemeden ve zamandan tasarruf ederek 3 boyutlu düşünmemi sağlıyor. Kil model bittiğinde kalıbını alıp, alçı döküm yapıyorum. Döküm sonrası model bazen aylarca boyut, taş cinsi ya da doğru zaman diyebileceğimiz kesişmeyi bekliyor. Eserlerime tek bir kavramda odaklanıyorum ama temelinde insani duyguları barındıran hislerle üretim yapıyorum. Doğrudan bir konuyu işaret etmek yerine izleyicinin o anki ruh haline bırakıyorum.
Sanat yaşamınızda doğal taşla olan ilişkiniz nasıl Başladı? Bir heykeltıraş olarak bu malzemeye bakış açınız nedir?
OGK: Fakülteye girdiğim andan itibaren mermer ile yakın bir ilişkim oldu. Daha önce müzelerde olan eserlerden ve binalarda devşirme yapı malzemesi olarak gördüğüm antik parçalardan çok etkilendim. Malzemenin sert ve soğuk olmasına karşın zarif bir hal alabilmesi beni hep cezbetti. Kırılgan bir malzeme olmasına rağmen alçıdan kolay ve kontrollü şekillenmesi, sınırları zorlayan dayanımı sayesinde mermerle müthiş bir bağ kurdum. Doğal taşlar arasında önceliğim her zaman mermer oldu. Ekipmanımı bu temelde edindim. Sabrın ve tekniğin sınırlarını zorlama isteği bu tutkuyu doğuruyor. Binlerce yıldır olduğu gibi.
Heykellerinizde kullandığınız doğal taşlar neler? Tercih ettiğiniz belirgin ocaklar var mı?
OGK: Birçok doğal taş türüyle çalıştım. Bunların başında mermer, ardından da kireç taşı, bazalt, traverten, oniks, opal geliyor. Fakat pahalı ekipmanlar kullandığımız için bu konuda fazla esnek davranamıyorum. Genelde demir filizleri içermeyen ve kuru kesim yaptığım için elmas ekipmanlarımı hızlı köreltmeyen taş türlerini tercih ediyorum. Ayrıca hassas formlarda kırılmalara neden olabilecek yapısal çatlaklar bulunan doğal taşlardan da sakınıyorum. Bu sebepten Afyon Grisi ve Afyon Beyazı şu an en aktif kullandığım mermer türleri. Mermerin muazzam olan kontrollü kırılma değerleri ve işlenme kapasitesi, eserleri hem maddi hem manevi anlamda pozitif yönde etkiliyor. Bulunduğum lokasyondan dolayı Afyon’daki ocakları tercih ediyorum. Lojistik, zaten pahalı olan hammaddeyi daha pahalı hale getirebiliyor.
Bir sanatçı olarak taş malzemede bulduklarınız ve bulamadıklarınız nelerdir?
OGK: Karşıma bir mermer blok koyduğumda onun içinde saklı olanı sadece ben görebiliyorum. Yüklerinden kurtardıkça form benimle bütünleşiyor. Akan zaman dirayetli bir tavırla ilk andan son dokunuşa kadar aynı hassasiyetle işliyor. Her ne kadar sizin tavrınız net olsa da malzeme murç ve madırga arasında çıkan seslerle iletişim kuruyor. Bu sırada bir dikkat dağınıklığı heykeli ya da yapan kişiyi dönüşü olmayan bir durum içerisine sokabiliyor. Kırılmalar için her an her saniye iletişim içinde olmak gerekli. Bu iletişim zaman ve mekan kavramını ortadan kaldırıp sizi bambaşka bir serüvene sürükleyebiliyor. Açıkçası yeni doğan bir bebeği tutar gibi hassas, bir savaşçı kadar sert olmak zorundasınız. Alın teri, emek ve tutkuyla harmanlandığında bilinmezlerin kapısını açıyor. Her türlü fedakarlığa rağmen insan sınırlarını zorlayan bu çaba, bu tutku ve haz, iz bırakan bir eserle taçlanıyor. Bulamadıklarımız kısmına gelecek olursam, “ekipman” başı çekiyor. Komplike bir iş yaptığımızdan dolayı çeşitli ana ve yardımcı ekipmanlara ihtiyaç duyuyoruz ancak yurt dışından geldiği için oldukça pahalılar. Birçok ekipmanı gerektiğinde kendim demirden döverek yapıyorum ya da geliştiriyorum, her şeye rağmen çözüm bulunuyor.
Şu sıralar üzerinde çalıştığınız güncel işleriniz hakkında neler söylersiniz?
OGK: Şu sıralar sadece yaşantımı kaydediyorum. Bunu bencil bir tavırdan ziyade evrenselleştirerek mermere aktarıyorum.