Ülkü Karaburçak, Mimar
Türkiye’de heykel sanatının önde gelen isimlerinden biri olan Filinta Önal, yurt içi ve yurt dışında çeşitli diplomatik anıtsal projeler, sempozyumlar, sergiler düzenleyen ve doğal taş malzemeler kullanarak eserlerine hayat veren ödüllü bir heykeltıraş. Meslek yaşamının ilk anlarından itibaren doğal taşa ilgi duyan ve yaşam ve sanat pratiğini birleştirerek eserler üreten sanatçıyla güncel çalışmaları, malzemeyle olan ilişkisi, ilham kaynaklarını ve doğal taşın heykellerine etkisi üzerine konuştuk.
Heykel sanatına yönelmenizin arkasında nasıl bir hikaye bulunuyor?
Taş gibi olmak, taş kadar kalıcı, kararlı, sağlam ve güvenilir olabilmek isteğim temel motif olabilir. Belki de biraz ölümsüzlüğü aramak çabasıdır. Sanatların tümü bir biçimde ölümsüzlüğü arama çabası içermektedir. Uygarlık taş ile başlar desek yanlış olmaz, taşın işlenme şekli ve teknolojileri geliştikçe, mekanını inşa eden insanoğlu kendisini de inşa sürecine başlamıştır. Heykeltıraşlıkta kendimize malzeme konusunda sınır koymasak da taşın hep çekici ve sihirli bir yapısı olmuştur.
Çocukluğumda Ankara’da babamla yürürken çoğu yapının yığma andezit taşından olduğunu görür, elle yontulup kenarları çarpılmış büyük blokların uyum içinde bir araya gelerek yapılar oluşturmasına hayran kalırdım. Bahçelievler semtinde, Altındağ’da özellikle Ankara Kalesi’ndeki gerek antik gerekse yeni yapıların Ankara’nın yerel malzemesi olan andezitten kaba yontu tekniğiyle yapılmış olması beni büyülerdi. Çünkü ister Frig ya da Roma döneminden kalma olsun, ister cumhuriyet dönemi veya daha sonrası olsun yapı malzemesi ve üslup bakımından bir bütünlük, bir karakter kente ve insana geçmektedir. Kaldırım taşları da elle kaba yontu şeklinde yapılırdı, merdivenler de. Yaşadığınız, dolaştığınız mekanların adeta hafızası size intikal ederdi. Konvansiyonel betonarme yapılarda o sıcaklık yok. Keşke tüm yapıların ilk iki katı en azından göz hizasına kadar olan kısmı, algılanan kısmı yontulmuş andezit dokusunda olabilseydi, kentte bir bütünlük ve süreklilik duygusu olurdu.
Çünkü taş, gezegenimizin varoluşundan itibaren, tüm zamanın hafızasını içinde barındıran bir malzemedir. İnsanoğlunun kısacık varoluş hikayesinin çok öncesinde de vardı, yok oluşumuzdan çok sonra da var olmaya devam edecektir. Bir nefeslik kısa ömrümde böylesi bir malzeme ile tanışıp hemhal olabilme şansı müthiş bir keyif. Sanki kimsenin ulaşamayacağı kadim sırlara vakıf olabilmek gibi, ya da gizemli bir kendini arayış içinde olma çabası da diyebilirim. Taş ile çalışmanın sanki oyun gibi çocuksu tarafımı heyecanlandırması da var, boyumdan büyük işleri yapabilme iddiası da. Planladığım arzuladığım bir tasarımı aktarabildiğim teknik bir yönü de var, içinde sırlar ve sonsuz fırsatlar barındıran malzemenin sunduğu doğaçlama fırsatlarıyla aniden karşılaşma isteği de var. Sürprizli ve mutlu edici bir hikaye ama beden açısından yorucu ve yıpratıcı.
Eserlerinizde ilham aldığınız kavramlar nelerdir?
Resmi ve özgün işlerimizdeki çıkış noktaları farklı olsa da fikri ve biçimi geliştirme yöntemi pek fazla değişmez. Resmi projelerde kurumsal ya da toplumsal ihtiyaçların çözümlenmesine yönelik tasarımlar da biraz daha analitik düşünsem de, özgün işlerde kendimi daha serbest bırakıyorum, çünkü bu alan tamamen kişisel ve biraz daha özgürlük ve varoluşsal kaygılar barındırmakta. Konuların ne olabileceğini kısaca şöyle özetleyebilirim;
Aslında fazla bir şey söylemeye gerek yok. Yaptıklarım yaşadıklarımın ifadesidir. Sanatçı çağının tanığı ve yorumlayıcısıdır. Tanıklıklarımı dünya görüşüm paralelinde heykele dönüştürürüm. Bazen kısa bir an, bazen uzunca bir süreç işlerimi doğurmamı sağlar. Ama değişmeyen şey şudur: Yaşam ve sanat bütündür. Ne yaşarsam, ya da neyi gözlemlersem, neyi özlersem, neye karşıysam ya da neyin yanındaysam, kısaca yaşam bize ne getirirse onu sanata dönüştürürüm.
Bunu çok uzun süredir söylesem de dönemsel ve bölgesel olarak gelişen olaylar temaları etkilemiştir.
Temelde tarih, mitoloji olmasıyla birlikte güncel olaylar da işin içine giriyor. 2000’lerin başında bölgede yükselen savaşlar sırasında metal malzeme ile “Savaş Arabaları” serisini yapmıştım. Keskin ve sivri işlerdi. Söyleyeceğimi kendimce söylemiş oldum. Bazen toplumsal, bazen kişisel olaylar üretim sürecimizi etkileyebilir. Çoğunlukla kişiseldir, çünkü her insan bir evrendir ve kendi evreninden nesneler çıkartır koyar ortaya.
Son yıllarda daha çok bireyin kendini inşası, aşk, aile, çocuk temaları üzerinden yaşamı, yaşamın yeniden inşasını konu ediniyorum. Hayatta mutlu olmak esastır. Hem üretirken hem de heykellerimi insanlarla paylaşırken mutlu olmak, umutlu ve huzurlu olmak istiyorum. Mutsuz olmak için fazlasıyla uyaranlar ve olaylar gelişse de umut var olmalı. Umut yoksa da bizatihi umudun kendisi biz olmalıyız diyorum. Buna benzer düşünceler algı ve ilham kaynaklarımı etkiliyor şu günlerde. İnsan gelişen ve dönüşen bir varlık olabilmeli, bu bağlamda alınan yaş ve düşünce dünyamıza göre temalar dönemsel farklılıklar içerebiliyor.
Sanat yaşamınızda doğal taşla olan ilişkiniz nasıl başladı ve devam etti?
İlk taşım doğal olarak Ankara andezitiydi. Belediyelerin kaldırım taşlarını beton döküm malzemeler ile değiştirmeye başladığı yıllardı 1990’lar. Hurdaya ayrılan taşların ucuz neredeyse bedelsiz olarak bile bulunup kullanılabildiği dönemlerdi. Hem çocukluğumun kaldırım taşları hem de bedava. Ağır ve başlarda el ile yontmak zordu. Tozu tehlikeli, işlemesi keskilerimizi sürekli körelten süreçlerdi. Zamanla çeliğe su vermeyi ve kendi aletlerimi yapmayı öğrenmem de çok etkisi olmuştur. Öğrenciliğimin başlarında ve sonraki yıllarda çok severek kullandığım bir malzemeydi. Çok ince detaya izin vermese de kaba yontu tekniğini öğrenmek ve geliştirmek için iyi oldu. Sonra limra taşı ve elbette mermer, hemen her çeşit mermer andezitten sonra daha yumuşak ve eğlenceli gelmeye başlamıştı. Mermerin gerektiğinde zımpara ve cila tutabilmesi ayrı bir zenginlik ve güzellik.
Doğal taşın sanatla biçimlenen bir ham madde olarak karakterini nasıl tanımlarsınız?
Çekici olan şey zaten “doğal” kısmı. Doğa tarafından var edilmiş bir malzemeyi ihtiyacınız olan projedeki renge ve dokuya uygun olarak ocaktan seçiyorsunuz. Bu malzeme ile yapılacak olan heykel ya dış mekanda peyzajın içinde duracak ya da tamamen endüstriyel bir imalat olan betonarme vb. yapıların iç mekanlarında yahut giriş, bahçe vb. civarlarında. İç ya da dış mekanda da olsa ortama yarı işlenmiş veya tam işlenmiş de olsa insan elinden çıkmış bir lezzet katabilme imkanı var. Projenin teslim süresinin uzunluğuna göre elmas kesici ve yontucu ekipmanlar, pnömatik araçlar vs kullanarak zamanı kısaltmak mümkün, taş bize bu imkanı verse de bu teknolojileri kullanmanın tehlikeli bir sınırı var. Heykel yapacağım derken taş kasabına dönüşmek mümkün. Teknolojiyi kullanırken tadında ve kıvamında bırakmak gerekiyor ki taş taşlığını kaybetmesin. Hem taş olarak güzelliklerini sunsun hem de heykel olabilsin.
Heykellerinizde kullandığınız doğal taşlar neler? Tercih ettiğiniz belirgin ocaklar var mı?
Mermer, serpantin, limra, andezit, traverten, granit, bazalt, tüf, yeri geldi hepsiyle çalıştım ama en keyiflisi mermer. Özellikle Afyon beyazı, sonra Marmara, Kastamonu pembe, Elazığ vişne ve yeşil, belki biraz Muğla, arasıra Ankara andezit.
Sizce mermer malzeme ile çalışmanın avantajları ve dezavantajları nedir?
Mermerin detaya izin veren yapısı ufuk açıcı bir avantaj. Ayrıca cilalanabilmesi mümkün. Doğal yontu dokusuyla, cilalı temiz yüzeyler arasında geçiş yapabilmeyi başarabilirseniz çok keyifli efektler veriyor. Dezavantaj olarak adlandırılabilir mi bilemedim ama işveren açısından süre ve maliyetin diğer malzemelere göre fazla olması söz konusu. Bir de bronz vb döküm vs malzemelerde saldırılarda kırılma dökülme pek olmuyor, yüzeyinden boya gibi materyaller kolay sökülüyor. Temizlik, bakım, hatta restorasyon işlemlerinin hepsi mermerde de mümkün ama saldırıp kırılınca çok üzülüyoruz. Bu bir dezavantaj olabilir. Malzemenin zorluğu çok sorun değil çünkü zaten hayat zor. Bir de mermer aslında genel olarak taş çok çabuk ilerlemeyebilir, yeri gelir direnir, zorlar. Bunlar, sabır ve teknoloji ile aşılabilir. Bazen zorlamamak durup beklemek, malzemeyi dinlemek gerekebilir. Mermeri dinleyebilirsiniz, mermer de sizi duyabilir. Bazen başlangıçta hayal ettiğinizden biraz farklı bir sonuca ulaşabilirsiniz. Bu sonuç, malzeme ile iyi diyalog kurulabilmişse genelde sürprizli ve güzel bir sonuç olur.
Şu sıralar üzerinde çalıştığınız güncel işleriniz hakkında neler söylersiniz?
Uzun süredir çalışamıyordum ama yakında başlıyorum. Yaklaşık sekiz ay önce kolumda kopan tendon nedeniyle bir ameliyat geçirmiştim. Bir ay önce de belimdeki eklemlerin arasına bir operasyon yapıldı. Bunlar hep mesleki deformasyon ve belki de yukarıdaki dezavantajlar bağlamında da değerlendirilebilir. İyileşme sürecinde tek elimle kilden büstler yapmıştım resmi ve diplomatik projelerdi. Çeşitli büyükelçiliklerin istekleri oluyor. Kalıp ve dökümde yardım alındığı için çok zor değildi ama tek elle çalışabildiğim ve çok ağrılı bir süreç olduğu için süre biraz uzadı.
Sırada yarısı yontulmuş, kaza ve ameliyatlar nedeniyle tamamlanmayı bekleyen mermer parçalar var. Tema genellikle umutlar, düşler, özgürlükler üzerine gelişiyor. Kişisel sergi ve koleksiyonlar için öncelik vereceğim işlerden oluşuyor.