Doğal taşı eserleri için vazgeçilmez kılan ve üretimlerinde ikilik, ikilem, ikili denge gibi kavramlara yoğunlaşan heykeltıraş Serdar Kaynak, geçtiğimiz aylarda son 10 yıla uzanan sanat eserlerini Pomstore’da sergilenen “Z-Raporu” sergisiyle ziyarete açmıştı. Heykellerinde mermerin yanı sıra traverten, kalker ve serpantin gibi doğal taşları yücelten sanatçıyla üretimleri ve yakın dönem işleri ile doğal taş malzemenin özünü ve karakterini konuştuk.
Heykel sanatına nasıl yöneldiniz? Kısaca söz eder misiniz?
Serdar Kaynak: Lise yıllarımın son sınıfında desen dersleri almaya başlamıştım. Üniversitelerin güzel sanatlara giriş sınavlarında iki tercihim olmuştu ve bu konu benim için çok önemliydi, biri heykel bölümü, diğeri ise resim bölümüydü. Heykelin sınırsız malzeme zenginliği beni cezbedince heykeli birinci tercihime aldım. İçimden geçen buydu ve 1997 senesinde Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünü kazandım, 2001 yılında da lisansımı tamamladım. Lisans sürecimde heykel bölümünü tercih etmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi, geçirdiğim bu 20 yıllık süreçte hiç sorgulamadım. Ne zaman yeni bir heykele başlayacak olsam hala işimi severek yapmaktayım. Üsluba bağlı olarak heykel ağır iştir, zordur, ciddi disiplin ve karşılıksız sevgi ister. Bugün en başa dönecek olsam yine heykel bölümünü tercih ederdim.
Eserlerinizi şekillendiren ve size ilham veren kavramlar nelerdir? Bu kavramlar zaman içerisinde sanatınızdaki değişimleri nasıl yönlendirdi?
SK: Öncelikle şunu söylemeliyim ki bir sergiye hazırlanıyorsunuz ve serginizde belirlediğiniz bir ana konu bir de ana konuya bağlı ve bir birini takip eden başka konularınız oluyor. Ben yaklaşık 8 yıl kadar “dualite” kavramı üzerine düşündüm ve ürettim. Zamana yetişemiyoruz, sürekli değişim ve dönüşüm içeresindeyiz. Özellikle temelini oluşturan “değişim – dönüşüm” vurgusu benim konu üzerinde yol almamda çok yardımcı oldu. Anlam ve biçim ilişki üzerinden düşündüğümüzde ikilik, ikisellik, ikili denge ve ikilem gibi konular zaman içinde birbirini takip etti ve süreç kendi biçim değişimlerini gerçekleştirmeme yardımcı oldu. Zaten bir sanatçı olarak öncelikle üstünde çalıştığınız yapıyı inşa etmeden yol alabilmeniz ve bir dil oluşturabilmeniz zordur. Değişim birden olmaz, zaman içinde geliştikçe ana konuya ilaveler yaparsınız. Öncelikle eserlerinizde bir dil bütünlüğünü inşa ettiğinize inanıyorsanız zamanı geldiğinde de değişime hazırlık yapar ve aldığınız riskli değişimlerin de arkasında durursunuz. Bu bazen daha önceki üretimlerinize yakın bir değişim olur, bazen de köklü bir değişim olur. Aksi takdirde bir ömür izleyici korkusu ile aynı işleri yapar durursunuz.
Heykellerinizde maddenin doğasına sadık kalarak onları nesnel gerçeklere dönüştürmeyi seçtiğinizi söylüyorsunuz. Malzemeyle bu ilişkinizde doğal taş nasıl bir yer tutuyor?
SK: Doğal taş bir yapı malzemesi olarak benim heykel sanatındaki ilk aşkımdır. O kadar sevdim ki bir daha başka bir malzemeyi bu kadar sever miyim bilemiyorum doğrusu… “Taşı bilmek” diye bir tabir vardır. Bir heykelin uygulama sürecinde iyi bildiğiniz bir malzemeyle çalışırken empati yeteneğiniz, malzemenin özüne denk gelmeli. Karşılıklı uyum içerisine girebilmeniz için ciddi bir mesai harcamanız gerekir. Sevdiğiniz malzemeyle zaman geçirdikçe onu daha iyi anlar, daha iyi dinler ve size söylediklerini önemsemeye başlarsınız. Taş doğal bir malzeme olduğu için, sizin yapmaya çalıştığınız heykel ne olursa olsun, taş kendi doğallığı içinde kalmak ister. Bu nedenle çalıştığım birçok doğal taş heykelde malzemenin doğasına, özüne sadık kalmayı tercih ettim. Benim nesnel gerçeklerim, taşın doğal yapısına denk gelmeye başladığında, yapmaya çalıştığım heykel de kendi dönüşümünü gerçekleştirmiş oluyor. Düşündüğüm ya da küçük bir modelini yapmış olduğum heykelimi aynısı olacak diye doğal taşı asla zorlamam, benim için daima ortaya çıkan sonuç önemlidir. Bu konunun çalışmış olduğum tüm malzemeler için de geçerli olduğunu söyleyebilirim.
Çalışmalarınızda özellikle mermer kullanımının öne çıktığını görüyoruz. Bu malzemenin karakteri ve potansiyeli hakkında neler söylersiniz?
SK: Aslında bu soru süreçle ilgili, yapmaya çalıştığınız bir yapıyı inşa etmek ve zamanında tamamlamak gibi. Mermer gibi bir malzemeyle çalışmak öncelikle açık hava atölyesi istiyor. Bu konu çok önemli. Çalışmalarımın birçoğunu biri açık hava, biri kapalı olmak üzere iki farklı atölyede çalıştım diyebilirim. Bir malzemeyi tanımanın zaman istediğini söylemiştim. En azından malzemeyi bilen, tanıyan ve çalışan bir heykeltıraş olarak tüm meselenin, malzemenin doğasına sadık kalmakta olduğunu düşünüyorum. Düşünce yapıma ve kullandığım uygulama tekniklerine en uygun malzeme mermer olduğu için tercih ettim. Bu konu sanatçıların tercihlerine göre değişiklik gösterir, sanatın zenginliğine ve farklılığına da ancak bu anlayış ile ulaşabiliriz. Heykel sanatı içinde değerlendirme yapabilmek için uluslararası bir takip yapmak gerekir. Yeniliklere açık olan sanatçılar için, doğal taş ve mermer gibi doğal malzemenin gelişen teknoloji ile olanakların sınırsızlığı içinde, heykel sanatında daima yerini alacağını düşünüyorum. İyi bir heykel yaptığınızda malzemenin hiçbir önemi kalmaz. Bir malzemenin potansiyelini daima insanların istikrarı belirler.
Çalışmaktan hoşlandığınız farklı doğal taş malzemeler var mıdır? Doğal taşla ilgili hangi kaynakları kullanıyorsunuz?
SK: Daha çok mermeri seviyorum, özellikle Afyon mermerini çok severim. İnce kristalleri, homojen yapısı ve tokluğu, heykel çalışırken size birçok avantaj sağlıyor. İşlerken kullandığınız kesim diskleri, havalı elmas uçlar, geleneksel murç ve madırga gibi teknikleri çok iyi kabul eden bir yapısı vardır mermerin, bu nedenle çalışmak çok keyiflidir. Açık havada madırga ve murçla taş yontmak, her vuruşta çıkan tınıyı dinlemek paha biçilemez bir duygudur benim için. Muğla ve Marmara mermerini de çok severim. Geleneksel yöntem ve teknikleri çok sevdiğim için bu tekniğe uygun yöresel doğal taşları da sevdiğimi söyleyebilirim. Bunların dışında Limra taşını ve traverten çeşitlerini de sevdiğimi söyleyebilirim.
Sanatınızda güçlü bir biçim anlayışının ön planda olduğunu gözlemliyoruz. Doğal taş malzemenin bundaki rolü hakkında neler söylersiniz?
SK: Bu soruyu heykelin çalışma sürecine, malzeme ve teknik farklılığa göre değerlendirmeliyim. Doğal taşı dıştan içe doğru çalıştığım için, ana kütlede yer alan detayları yapmamda büyük olanak sağlıyor. Örneğin; taş çalışırken iki boşluk arasında iplik kadar bir paçayı istediğim gibi bırakabiliyorum. Böylesi bir formu çamur modelleme, kalıplama ve döküm tekniği ile yapmanız daha zor oluyor. Kütle içine yerleşen detayları yapabilmem, doğal taş malzemede daha avantajlı oluyor. Daha önce de söylediğim gibi her sanatçının yaptığı malzeme seçimi, bir tercihtir. Çalışırken malzemeye yüklediğiniz rol, aslında sizin yapmak istediğiniz fikrin ve malzeme tercihinin sonucudur.
Güncel olarak üzerinde çalıştığınız eserleriniz hangileri? Yakın zamanda yeni işlerinizi nerelerde görebileceğiz?
SK: Araştırma ve fikir olarak altı, uygulama olarak da dört yıldır üzerinde çalıştığım yeni serimin üretimleri devam ediyor. Temelini tel malzemenin oluşturduğu strüktürel bir yapıyı sanat yolculuğumda yeni bir yapı olarak inşa etmeye çalışıyorum. Sürecini tamamlayamamış koza örgülü işler. Bu yıl üzerinde çalıştığım dört farklı örgünün mermer uygularını da gerçekleştirmeyi çok istiyorum. Konu olarak koloni yaşamını yöneten gücün, yarattığı tahribat, göç ve kargaşa gibi kavramlar üzerinde çalışıyorum, üretim aşamaları biten heykellerim bu yıl bir aksilik olmadığı sürece dört farklı kolektif sergilerde yer alacak. Galeri ve tarihleri sizlerle paylaşmayı çok isterim. Bir de Maji Art Gallery’nin bir yıl süreyle gerçekleştireceği “Koleksiyoner Akademisi” ismini verdiği projede eserlerim sergilenecek. Atölyem de ise daima sanatseverler için izlenebilir küçük sergiler oluşturuyorum.


