14. İSTANBUL BIENALI, “TUZLU SU: DÜŞÜNCE BIÇIMLERI ÜZERINE BIR TEORI” BAŞLIĞI ILE GERÇEKLEŞTI. EYLÜL AYINDA BAŞLAYARAK 1 KASIM’A KADAR DEVAM EDEN BIENAL SÜRESINCE KENTIN GENELINDEKI PEK ÇOK GALERI, MÜZE VE KÜLTÜR MEKÂNI DA PARALEL ETKINLIKLER DÜZENLEDI VE İSTANBUL’A OLDUKÇA CANLI BIR SONBAHAR YAŞATTI. BIENALIN ARDINDAN, “IÇINE SIZDIĞI” ŞEHIRDEKI MEKÂNLARI VE HIKÂYELERI ANILMAYA DEĞER.
14. İstanbul Bienali, “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori” (SALTWATER: A Theory of Thought Forms) başlığı ile, dOCUMENTA’dan tanıdığımız Carolyn Christov-Bakargiev tarafından “şekillendi”.
Bakargiev, kavramsal çerçevede sergiden şöyle bahsediyor:
“TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori, bir materyalin –tuzlu su– ve düğümlerle dalgaların çelişen imge-biçimlerinin etrafında dönüyor.
Çizginin nereye çekileceğini, nerede geri çekileceğini, nerede yaklaşıp nerede uzaklaşacağını araştırıyor. Bunu, açık denizlerde, düz yüzeyler üzerinde parmak uçlarımızla yaptığı gibi, sualtının derinliklerinde, kat kat şifrelemeler açılmadan önce de yapıyor.
Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bu sergi, dünyayı şiirsel ve politik olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünür ve görünmez farklı dalga örüntülerini ve frekanslarını, su akıntılarını ve yoğunluklarını ele alıyor. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekânda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.”
Bienal süresince seksen iki sanatçının 1.500’ün üzerinde işi, kentin geneline yayılan otuz beş mekâna yerleşti. Boğaz’ın kuzeyinden Adalar’a şehre “sızan” Tuzlu Su, şehrin tüm dinamiklerini kullanmayı ve şehrin kendisini bir sergileme aracına dönüştürme amacı ile yola çıktı. İstanbul Modern, Galata Rum İlkokulu, ARTER, Özel İtalyan Lisesi mekânlarındaki çok katılımlı sergilerin yanı sıra bienal, şehrin farklı zamanlardan farklı mekânlarına sergiler, konuşmalar ve çağrışımlarla konuk oldu. Bakargiev’in deyişi ile:
“14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor.
TUZLU SU, müzelerin yanı sıra tekneler, otel odaları, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılacak. Yolculuk devamlılık gösterse de, rehber altı ana bölgeye odaklanıyor: Boğaz’ın Kuzeyi, Beyoğlu, Şişli, Tarihi Yarımada, Kadıköy ve Adalar. Her biri hayatlarınızda bir güne tekabül edebilir.”
Bienalin ardından, “içine sızdığı” şehirdeki mekânları ve hikâyeleri anılmaya değer.
ADAHAN OTEL:ADAHAN Otel daha önce, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1815’te kurulan en eski ve büyük bankalardan birini işleten Camondo ailesinin oturduğu binada, 2013’te açıldı. Bina, 1874 yılında Stampa Kardeşler ve Antoine Tedeschi tarafından tasarlandı. Otelin 104/B odası, bienal mekânlarından biridir.
ADAHAN SARNICI:Eski Camondo Evi’nin içinde yer alan, ADAHAN Otel’in altındaki bu sarnıcın tarihi yüzyıllar öncesine uzanıyor.
ARTER:Meymaret Han adıyla inşa edilmiş olan bina, İstiklal Caddesi üzerindedir. 1910’larda Beyoğlu’nun mimarlarından biri olan Petraki Meymaridis Efendi tarafından yapıldığı düşünülen bina, Vehbi Koç Vakfı için Fahrettin Ayanlar tarafından yenilendikten sonra “ARTER – sanat için alan” olarak açıldı.
BÜYÜKADA HALK KÜTÜPHANESI:Büyükada Halk Kütüphanesi, ada kütüphanesi olarak yenilenip açıldığı 2006’dan önce şahsa ait bir evdi.
CASA GARIBALDI:“Casa Garibaldi” olarak da bilinen Società Operaia Italiana binası, 1884–1885 yılları arasında mimar Bernardo Bottarlini tarafından inşa edilmiştir. İtalyan devrimci ve politikacı Giuseppe Garibaldi, 1828’den 1831’e kadar İstanbul’da yaşadı.
CEZAYIR: 1901 yılında Galatasaray’da inşa edilen Cezayir binası bir sanatçı projesine ve bienal kapsamındaki kamusal program etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.
ÇANKAYA 57: Bu ikiz ev, Ermeni bir işadamı tarafından iki kızı için 1907–1908’de yaptırılmıştır. Troçki’nin Büyükada’da bulunduğu süre içinde birkaç hafta geçici olarak burada kaldığı, daha yakın zamanda gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın burada yaşadığı söylenir ve ev, Türk televizyon dizisi “Dudaktan Kalbe”nin çekimleri için kullanılmıştır.
DEPO: 1920’lerde inşa edilen ve cephesindeki çiçek desenli kartonpiyerlerle dikkat çeken bina, 1950’lere kadar Kavala ailesine ait bir tütün deposu olarak kullanılmıştır. Bir sergi alanına dönüştürüldüğü 2005’te İstanbul Bienali’ne ilk kez ev sahipliği yapmıştır. 2009’da, canlı bir kültür merkezi olan DEPO’nun mekânı haline gelmiştir.
FRANSIZ YETIMHANESI: St. Eugène Sarayı, 1868’de yetimhane olarak inşa edildi ve yirminci yüzyılın ortasında Ermeni bir kartonpiyer ustası olan Garabet Cezayirliyan’ın atölyesi haline geldi. Üzerinde mülkiyet anlaşmazlığı olan bina, bugün bir atölyeye ve bir Art Nouveau kalıp koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır.
GALATA RUM İLKÖĞRETIM OKULU : Boğaz’ın yanındaki Kemeraltı Caddesi üzerinde bulunan Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, 1885-1909 yılları arasında neo-klasik tarzda, İstanbul’daki Rum çocukların eğitimi için inşa edilmiştir. Rum nüfusun 1960’lardan bu yana azalması nedeniyle okul 1988’de ve sonra tekrar 2007’de kapanmak durumunda kalmıştır.
HRANT DINK VAKFI VE AGOS: Pangaltı Anarad Hığutyun Kız Okulu 1903’te açıldı ve İstanbul Ermeni Vakfı’na bağlandı. Okul, 2004’te, öğrenci sayısının yetersizliği sebebiyle kapandı. İki yıl süren onarım çalışmasının ardından, 2015’te Hrant Dink Vakfı’nın ve Agos gazetesinin yeni merkezi olarak kullanılmaya başlandı.
İSTANBUL MODERN: 1957-1958 arasındaki bir kentsel yenilenme projesi kapsamında mimar Sedad Hakkı Eldem tarafından inşa edilmiş olan Antrepo No. 4, Boğaz’da yer alan eski bir kuru yük antreposudur. Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından daha büyük bir Galata iskele kompleksinin parçası olarak tasarlanmıştır. 2003’te 8000 metrekarelik bu bina modern bir müze binasına dönüştürülmüş ve 2004’te kamuya açılmıştır. Rıhtım, İstanbul’un ana limanı olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Giriş katının yanı sıra Boğaz’a bakan ön cephesi de sergi mekânları arasında yer alıyor.
KAPTAN PAŞA DENIZ OTOBÜSÜ: 1997’de yapılmış olan bu deniz otobüsü, Büyükada’daki İDO iskelesinde demirlenerek Bienal mekânlarından biri olarak kullanılıyor.
KASA GALERI: Mimar Kouremenos tarafından 1913’te Art Nouveau tarzında Atina Bankası olarak inşa edilen Minerva Han, tarihi bir abide değeri taşır. 1930’larda Deutsche Bank tarafından alınmış ve daha yakın dönemde Sabancı Üniversitesi’nin bir parçası haline gelmiştir. Binadaki eski kasa katı “Kasa Galeri” adıyla bir sergi mekânına dönüştürülmüştür.
KÜÇÜK MUSTAFA PAŞA HAMAMI: İstanbul’da Osmanlı döneminin en eski binalarından biri olan Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Konstantinopolis’in Osmanlılar tarafından fethinden 24 yıl sonra, Fatih Sultan Mehmet’in hükümdarlığı sırasında, 1477 yılında yapılmıştır. Müstantik Caddesi No: 23-35’te bulunan Hamam’a Haliç’in Güney kıyısından kısa bir yürüyüşle ulaşılabilir.
MASUMIYET MÜZESI: Dalgıç Çıkmazı’ndaki Brukner Apartmanı, 1894 depreminden üç yıl sonra inşa edilmiştir. 2000-2003 yılları arasında mimar İhsan Bilgin tarafından Orhan Pamuk için restore edilen bina, 2012’de Masumiyet Müzesi olarak açılmıştır.
MIZZI KÖŞKÜ: On dokuzuncu yüzyılın sonunda George Mizzi tarafından bir ev olarak inşa edilmiş olan, “Al Palas” olarak da bilinen Mizzi Köşkü, 1930-1940 arasında San Remo Oteli olarak kullanılmıştır. Sıkıştırılmış kırmızı tuğladan örülmüş olan cephesi ve anıtsal köşe kulesi, İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından 1894’te tasarlanmıştır.
PERA MÜZESI: Pera Müzesi, 2005 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından, bir seramik ve heykel koleksiyonunu da barındıran bir sergi alanı olarak kurulmuştur. Mimar Achille Manoussos tarafından 1893’te tasarlanmış olan bina eski Bristol Hotel’in içinde yer alır.
RIVA KUMSALI: Riva Kumsalı, Boğaz’ın Karadeniz’e bakan Anadolu yakasındaki askeri bölge içinde yer alır. Burada Soğuk Savaş döneminden kalma bir radar anteni bulunur.
RIZZO PALAS: On dokuzuncu yüzyılda inşa edilmiş olan bu tipik ahşap ev, ilk sahibi Stefan Rizzo’nun adını taşır. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı tarafından alındığı 1961’e kadar ev olarak kullanılmış ve bu tarihten 2010’a kadar pansiyon olarak hizmet vermiştir.
RUMELIFENERI: Rumelifeneri, Boğaz’ın Karadeniz’e açılmadan hemen önce, kuzeybatı ucuna yakın bir noktasında yer alan bir kıyı köyüdür. İason ve Argonotların Altın Post’u ararken buradan geçtiği söylenir. Günümüzdeki deniz feneri, 1855’te, Kırım Savaşı sırasında yapılmıştır.
SALT GALATA: SALT Galata 2011’de açılan bir araştırma merkezi ve sergi mekânıdır. Eskiden Osmanlı Bankası’nın genel merkezi olan bina, Fransız Levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından 1892’de tasarlanmıştır. Aynı dönemde inşa edilmiş başka banka binalarının da bulunduğu Bankalar Caddesi üzerindedir.
SIVRIADA: Marmara Denizi’ndeki bu küçük adanın koordinatları şöyle: 40.875516, 28.971035. Burada 1910’de çok sayıda köpek ölmüştür.
SPLENDID PALAS OTELI: 1908’de Sakızlı Kazım Paşa, eski Hotel Giascomo’nun bulunduğu yere bu oteli inşa etmesi için mimar Kaludi Laskaris Kalfa’yı görevlendirdi. Otel 1911’de açıldı. Art Nouveau tarzından esinlenilerek inşa edilmiştir ve Doğu ile Batı tasarımının bir sentezini temsil eder.
THE HOUSE HOTEL GALATASARAY: Zenovitch ailesi tarafından inşa edilen 1880 tarihli bu bina, Sırp bir mimar tarafından tasarlanmış ve Nisan 2010’da bir otele dönüştürülmüştür. Bina, bölgedeki pek çok ahşap binanın yıkıldığı 1870’teki büyük yangından sonra İstanbul’da yaygınlaşan çiçek desenli taş binaların bir örneğini oluşturur. 2 numaralı odası bienal mekânlarından biridir.
TROÇKI EVI: Yanaros Köşkü, bahçesi ve iskelesi, 1850’lerde Büyükada’nın Batı tarafında Nikola Demades tarafından yaptırılmıştır. Lev Troçki, adadaki dört yıllık sürgününün sonlarına doğru, 1932-1933 yılları arasında bu evde yaşamıştır.
VAULT KARAKÖY: Crédit Général Ottoman’ın tarihi genel merkezi olan bu bina, İstanbul doğumlu İtalyan mimar Antoine Tedeschi tarafından yeni-Rönesans tarzında 1863’te Bankalar Caddesi üzerinde inşa edilmiştir. Bina 2014’te otele dönüştürülmeden önce sırasıyla Deutsche Bank’a ve Sümerbank’a ev sahipliği yapmıştır. Binanın 211 numaralı odası bienal mekânlarından biridir.