Mimarlık mesleğine yöneliminiz nasıl oldu? Nasıl bir eğitim aldınız?
Ayça Taylan: Çocukluğumdan beri sanatla yakın bir ilişki içinde oldum. İlk olarak 6 yaşında müzikle başladı ilişkim, piyano çalmayı o yaşlarda öğrendim ve o zamandan beri de büyük bir keyifle piyano çalıyorum. Ortaokul ve lise yıllarımda ise resme merakım gelişti. Resim yapmaktan, boyalarla içli dışlı olmaktan müthiş bir heyecan duyduğumu hatırlıyorum. Üsküdar Amerikan Lisesi’nde okurken, sanat dersleriyle beraber fen derslerini ve özellikle de matematiği çok sevdiğimi, hepsini de aynı merakla takip ettiğimi hatırlarım. Dolayısıyla üniversite ve bölüm seçimi zamanı geldiğinde, tercihim hem sanat, hem de teknik yöne sahip bir meslek olan mimarlıktan yana oldu. Taşkışla’yı gördüğümde mimarlığı burada okumayı dilediğimi hatırlıyorum. Sonra burada mimarlık eğitimime başladım. İTÜ Mimarlık Bölümü’ndeyken, 3. sınıfı İtalya’da Politecnico di Milano’da değişim öğrencisi olarak okudum, okurken de orada eski binaların yeniden kullanımları üzerine uzmanlaşmış bir İtalyan mimarlık ofisinde çalıştım. Son sınıfın yazında ise Çin’de Shanghai’da 3 ay boyunca uluslararası bir mimarlık ofisinde staj yapma şansını elde ettim. Hepsi de iyi ve öğretici deneyimlerdi.
Nail Egemen Yerce: Lise son sınıfta kendi yaşadığımız evin dönüşüm proje sürecine tanık olmuştum. Hatta inşai süreçte merakımdan konu ile daha yakından ilgilenme fırsatım olmuştu. Bu deneyimle beraber insanın kafasında tasarladığı bir şeyin hayata geçmesi ve onun insan hayatıyla bütünleşmesi fikri, mimarlığın beni cezbeden tarafı oldu diyebilirim. Çocukluk yıllarıma da bakınca gerek insan eliyle yapılmış olanlara, gerekse doğadaki mekanlara karşı özel bir ilgi duyduğumu hatırlıyorum. Sanıyorum bu bahsettiklerim mimarlığa yönelmemde etkili oldu. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi’nde mimarlık eğitimine başladım. Bu süreçte üniversite ile eş zamanlı olarak bir mimarlık ofisinde, hem mimarlık hem de resim alanında çalışmalar yapma şansım oldu. Lisansı tamamladıktan sonra da yüksek lisans ile birlikte İtalya’da endüstriyel tasarım alanında eğitim aldım. Bu eğitim sürecinde insan ölçeğiyle daha yakın ilişkiler kurduğum ergonomi konusuna eğildim. Bu konuda çalışmalar yaptım. Daha sonra da sanat ve mimarlık arakesitindeki “Enstalasyon ve Mekanı” başlıklı tezimi tamamladım.
Kendi ofislerinizi kurma adımlarınız nasıl gelişti ve bununla birlikte mesleki kariyeriniz ne yönde biçim değiştirdi?
AT: Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra öğrencilik yıllarımda takip ettiğim, Türkiye’nin önemli mimarlık ofislerinden biri olan Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık’ta çalışmaya başladım. Burada 8 yıl boyunca farklı ölçeklerde, ulusal ve uluslararası ödüller kazanan çeşitli projelerde, aşama aşama artan sorumluluklar alarak tasarımcı mimar, proje mimarı ve proje yöneticisi olarak görev aldım. 2016 yılında ise belirli bir olgunluğa eriştiğime inanarak sanat, tasarım ve mimarlık stüdyosu ZAAS’ta kurucu ortak olarak yer aldım.
NEY: Eğitimim boyunca ve sonrasında çeşitli mimarlık ofislerinde ve şantiyelerde farklı pozisyonlarda deneyimlerim oldu. Bu süreç içerisinde ayrıca kendi tasarladığım ufak çaplı projeleri de hayata geçirme fırsatım oldu. Ofis kurmak için yeterli deneyimi edindiğimi düşünerek 2011 yılında da Yerce Mimarlık’ı kurdum. Bu çatı altında çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Yerce Mimarlık ve ZAAS isimlerini yan yana gördüğümüz birçok proje bulunuyor. Proje üretimlerinizde ne tür bir iş birliği içindesiniz?
NEY: Evet, zaman zaman proje ortaklığı yapıyoruz. Bunu, oldukça keyifli ve verimli bir birliktelik olarak görüyoruz. Bakış açılarımız her ne kadar benzer de olsa bazı farklılıklar gösteriyor tabii. Neticede bu farklılık, iki ofisi de besleyen ve projelere zenginlik getiren bir fırsat sağlıyor, diye düşünüyoruz.
AT: Birlikte yürüttüğümüz projelerde, tamamen ortak olarak ele aldığımız bir tasarım süreci var. Her iki ofis de bu sürece kuvvetli yönlerini ortaya çıkartarak, katkı koyuyor. Zaman zaman çarpışmalar oluyor ama bunlar da sonuca giden yolda olumlu yönde katkılar sağlıyor.
Tasarım çizginizi ve mimarlığa bakış açışınızı nasıl tanımlarsınız?
NEY: Önce durumu, konuyu, iş sahibini anlamaya çalışıyoruz. İş, mimarın masasına geldiğinde, aslında biraz kendi içinde epey karışmış bir yumak ipe benziyor. İpi önce çözmek, sonra güzel kullanılabilir bir yumak haline getirmek için karışıklığı iyice anlayıp analiz etmek gerekiyor. Bunları ne kadar iyi çözümler ve anlarsak proje süreci de o kadar verimli geçiyor.
AT: Yaptığımız her türlü tasarımda, az önce Egemen’in sözünü ettiği ve konuya göre başkalarının da eklendiği verileri başlangıç noktası yapıyoruz. Tabii toplanan verilerin çeşitliliği kadar, o verilerin nasıl yorumlandığı da önemli oluyor. Yorumlama kısmı da insanın hayata bakışı ile yakından ilişkili. Tasarımlarımızda dikkatimizi yönelttiğimiz veriler doğrultusunda yenilikçi, yaratıcı bir bakışla yaşamın bütününe mutluluk ve nitelik getirecek kurguları oluşturmayı amaçlıyoruz.
Stant tasarımından ofis yapılarına farklı ölçeklerdeki projelere imza atıyorsunuz. Ölçekler arasındaki bu geçişler tasarımlarınıza ne tür katma değerler ekliyor?
AT: Farklı ölçek ve tipolojilerde projeler yapmak keyif aldığımız bir durum. Her proje, kendi özel koşullarına ve konuyu ele alış şekillerimize bağlı olarak yeni bir bilgi ve deneyim alanı oluşturuyor. Benzer konularda projeler üretseniz bile bu durum değişmiyor aslında. Bizim projeleri ele alış şeklimizde, her projede, konuya olabildiğince bakılmadığını tespit ettiğimiz açılardan bakmak için özel bir gayret sarf ediyoruz. Bir de farklı ölçek ve tipolojilerde projeler gündeme geliyorsa o zaman bu bahsettiğimiz, bilgi ve deneyim alanları daha da genişliyor ve farklı katmanlar üzerinden yeni düşünüş şekilleri kazanma olasılıklarımız daha da artıyor. NEY: Sonuç olarak farklı ya da benzer her tür ölçekte ve tipolojideki iş birbirini besliyor ve konuya kalıplaşmadan bakmak için fırsat veriyor diye düşünüyoruz. Bu anlamda ölçek fark etmeksizin her projeyi önemsiyor, aynı heyecanla ve titizlikle ele alıyor, kapsamlı, katmanlı ve özgün çalışmalar ortaya koymaya gayret ediyoruz.
Mimarlık kariyerinizde size önemli eşikleri atlatan projeleriniz hangileriydi? Neden?
AT: ZAAS ile Yerce Mimarlık ortak tasarımı OrfiSera projemiz, yurt içi ve dışında oldukça ses getirmiş ilk projelerimizden. Ofis mobilyaları üreten bir marka için tasarladığımız bir showroom projesiydi. Düşük bütçesine rağmen, mekan kalitesi ve malzeme seçimleri açısından damıtılmış, kayda değer bir projedir. Yığma tuğlanın alışılagelmedik açıdan ele alındığı, showroom fonksiyonuna eklemlenebilecek, sosyal aktivitelerle zenginleştirilmiş iç kurguya sahip bir proje olarak ele alınmıştır. 2015 yılında Yataş firması için tasarladığımız fuar standında masuraları, yani karton tüpleri kullanarak, geçirgen bir dış kabuğa sahip, oldukça düşük bütçeler içinde etkili bir söz söyleyebilen bir stant tasarlamayı hedefledik. Proje, konuya inovatif yaklaşımı ile beraber ürün ve mobilyaların farklı şekillerde sergilemelerine imkan tanıması bakımından ile İSMOB İstanbul Mobilya Fuarı’nda Birincilik Ödülü’nü kazandı.
NEY: İzmir’de yer alan Studio Loft projemiz ise Alsancak’ta standart bir zemin kat apartman dairesinin, bir fotoğraf sanatçısı için üretim, sergi ve yaşam alanına dönüşümü esasen. Proje, tüm bu işlevlerini içinde barındırabilen ve bu işlevlerin gerektiğinde ayrıştığı, gerektiğinde kaynaştığı ‘hayat dolu’ bir iç kurguya ve ince detaylara sahip loft tipi bir mekana dönüştü. Projemiz Berlin’de düzenlenen World Architectural Festival kapsamında Creative Re-Use (Yaratıcı Yeniden Kullanım) kategorisinde Türkiye’den finale kalan tek proje olmakla beraber; 2016 Türkiye Mimarlık yıllığı seçkisinde yer aldı ve Big See Interior Design Awards – Residential kategorisinde de birincilik ödülünü aldı. Empera markası için tasarladığımız Gaziantep’te yer alan Empera İdari Bina projemiz ise, bulunduğu alandan aldığı referansların çağdaş bir mimari yorumu niteliğinde tasarlanarak, bölgenin çehresine yeni bir soluk getirme hedefi ile hayata geçti. Projemiz, 2018 Türkiye Mimarlık Yıllığı’nda yer aldı, yurt içi ve yurt dışında çeşitli mimarlık siteleri, dergi ve kitaplarında yer bularak ilgi gördü.
AT: Son olarak da, bir zemin fuarında halı üreticisi bir firma için tasarladığımız “The Path” isimli enstalasyon projemizden bahsetmek isteriz. Sanat-mimarlık arakesitinde yer alan projemiz, Almanya’nın Hannover kentinde hayata geçti. Renkli ipliklerin bir araya gelerek bir halıyı oluşturmasından ilhamla, ipliklerin çeşitli renklerdeki toplarla temsil edildiği, ziyaretçilerin seçtikleri toplarla bir halıyı beraberce oluşturabildikleri interaktif bir oyun tasarladık. “The Path” ziyaretçiler arasında etkileşimi artırması ve birlikte üretmeye imkan tanımasıyla, fuar alanının resmi ortamına sürprizli ve eğlenceli bir katkı sundu. Projemiz, yurt dışında oldukça ilgi gördü; Hollanda’nın prestijli ödüllerinden “Frame Awards – People’s Choice – Trade Fair Stand of the Year” ödülünü kazandı.
Mimari ve iç mimari tasarımın yanı sıra sanat ve mimarlık ara kesitinde projelere de imza atıyorsunuz. Bu tür geçici sanatsal yerleştirmelerin tasarımları diğerlerinden nasıl farklılaşıyor?
NEY: Bu tür projelerde, malzemelerin yeniden kullanımı ya da geri dönüşüm konusu tasarım için daha önemli bir girdi oluşturuyor. Birtakım detaylar kalıcılıktan ziyade daha basit ve kolay yapılabilir olma kriterleriyle çözülüyor. Az malzemeyle en etkin ifadeyi arama yaklaşımı diğer tür projelerimizde de geçerli ama bu yaklaşım bu tür projelerde biraz daha kendini hissettiriyor, diye düşünüyoruz.
AT: Ziyaretçilerin ya da katılımcıların yaşayacakları deneyime dikkatlice odaklanıyor, bunun kurgusunu ve mekansal ifadesini arıyoruz. Bu kurguyu da neredeyse bütün duyulara hitap edecek şekilde oluşturma ve tasarlama amacımız oluyor. Tabi bu tür projelerin tasarım süreçleri de en az diğer mimari ya da iç mimari projelerdeki süreçler kadar bir zamanı kapsayabiliyor.
Son dönemde uluslararası arenada üst üste kazandığınız başarılar ve ödüller oldu. Bu kazanımların mimarlığınızı nasıl etkilediğinden söz eder misiniz?
NEY: Az önce sözünü ettiğimiz ödüllere ek olarak bizi sevindiren başka bir ödül de İtalya’dan geldi. Torino kenti için uluslararası çapta düzenlenen Sport Citadel Yarışması’ında da, sporun ve insan vücudunun akışını ve dinamizmini yansıtan, kent ile doğanın, geçmiş ile geleceğin, mimari ile peyzajın, bilimin, kültürün ve sporun sentezini yaratmayı hedefleyen proje önerimizle üçüncülük ödülünü kazandık.
AT: Tabii bunlar, biz ve ekibimiz açısından elbette motive edici oluyor, sonraki işler için de “öncekilerden daha iyiyi” başarma konusunda azim sağlıyor. Bunun yanısıra, uluslararası arenada meslektaşlarımızla ve projelerimizi sunduğumuz ve onları değerlendiren jüri üyeleriyle görüş alışverişinde bulunmak ufuk açıcı oluyor.
Projelerinizin malzeme seçimlerinde doğal taş nasıl bir yer kaplıyor? Doğal taşa bakış açınızı öğrenebilir miyiz?
AT: Doğal taş, her yönüyle çok özel bir malzeme, mimari ve iç mimari projelerimiz içinde de yerinde kullanıldığı zaman kıymetli bir seçenek oluşturuyor elbette. Bozburun yarımadasında, yapım yöntemi olarak yığma taşı tercih ettiğimiz evler de tasarlamaktayız. Doğal taşı iç mekanda ya da cephelerde kaplama olarak önerip farklı fonksiyonları karşılamak üzere yer verdiğimiz tasarımlarımız da mevcut. Ancak tabii günümüzde, pratiklik bakımından doğal taşın kaplama niteliğiyle daha ön planda olduğunu söyleyebiliriz.
NEY: Bu arada yeni teknolojilerin gelişmesiyle taşın daha verimli kullanılması ve malzemesel bazı sınırlarının da aşılması gündeme geldi. Artık farklı formlara sahip yüzeylerde bile, doğal taşı daha esnek, daha geçirgen biçimde tasarlamak ve tabii bunu da daha ince plaka kaplamalarla yapmak mümkün hale geldi. Farklı bitiş yüzeyleri ile işlevin gerektirdiği bazı özellikleri daha iyi karşılarken, farklı görsel etkilere de ulaşabiliyoruz. Tüm bu gelişmeler, elbette bizi heyecanlandırıyor. Ancak projelerin uygulama bütçeleri söz konusu olduğunda, doğal taşın kimi zaman dezavantajlı bir durumda kaldığını da söylemek lazım.
Kısa ve uzun vadedeki hedefleriniz nelerdir? Süregelen mevcut projeleriniz hangileri? AT: Bozburun Yarımadası’nda keyif alarak tasarladığımız ekolojik evler var gündemimizde. Uzun vadede de, sürdürebilir bir mimari model oluşturup, ekolojik mimarlığın yerele yayılmasına yönelik çalışmalar yapmak hedefimiz. Süregiden diğer bir projemiz de, İzmir tarafında yer alan karma fonksiyonlu bir konut yapısı. Ayrıca Gaziantep ve İstanbul’da farklı markalar için konsept mağaza ve showroom tasarımlarımız devam ediyor.
NEY: Sanat-mimarlık ara kesitinde yer alan çalışmaları önemsiyoruz; böyle işler üretmeye devam etmek istiyoruz. Bu çalışmaları yurtdışındaki mimarlık ve sanat mecralarında paylaşarak, daha çok kişiye ulaştırmak da bir diğer hedefimiz.