2015 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Teknopark çatısı altında kurulmuş genç, yenilikçi, dinamik bir tasarım ofisi olan Caps; kentsel tasarım, mimari tasarım ve peyzaj tasarımının temel olduğu birçok farklı ölçekte ve bağlamda proje geliştiriyor. Ulusal ve uluslararası yarışmalar kapsamında 2010 yılından günümüze kadar sekizi uluslararası olmak üzere 34 farklı ödül ile ödüllendirilmiş olan Caps ekibi, son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Salacak Kentsel Tasarım Yarışması’nda önerdikleri projeyle önce eşdeğer ödül almaya hak kazanıp ardından halk oylarının da çoğunluğunu alarak birinci oldu. Caps’in kurucu ortakları Peyzaj Mimarı Mehmet Cemil Aktaş ve Mimar Pınar Kesim Aktaş ile araştırmaya ve yenilikçi sürdürülebilir çözümlere dayalı tasarım anlayışları ve hemen her projelerinde yer verdikleri doğal taşla ilgili yaklaşımları hakkında konuştuk.
Öncelikle mesleğe attığınız ilk adımdan, eğitiminizden söz edelim. Peyzaj mimarlığına nasıl yöneldiniz?
Mehmet Cemil Aktaş: Aslında hepimizin girdiği ve hayatımıza yön veren sınav sonucu desem yanlış olmaz. Bilerek ve tanıyarak girdiğim peyzaj mimarlığı eğitimini almaya başladıktan sonra mesleğimi daha derinleşerek tanımaya ve keşfetmeye başladım. O günden beri de bu keşif yolculuğuna daha büyük bir heyecan ve istekle devam ediyorum.
Caps nasıl kuruldu? İTÜ Teknopark çatısı altında kurulmuş olmasının ardındaki hikaye nedir?
MCA: Caps 2015 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan aldığı Teknogirişim Sermayesi ile İTÜ Teknopark çatısı altında kuruldu. Hikayesi bir mimarlık ofisi olarak biraz diğerlerinden ayrışıyor. Yarışmaları aktif olarak takip eden bir ekibiz, o dönem bu gün ortağım olan Pınar ile bir yarışma projesi için hazırladığımız fikrin aslında dünyada benzer bir çözümü olmayan bir ürün olduğunu farketmemizle başladı ofisleşme sürecimiz. Bu ürün, bir iş fikri olarak iki yıl boyunca peşinden gittiğimiz ve heyecanla bağlandığımız bir süreç oldu. Biraz koşulların zorlandığı bir dönemde ise bakışımızı daha önce yaptığımız gibi mimarlık proje işlerine döndürdük ve o günden beri de başta yarışmalar olmak üzere kamu ve özel sektöre projeler üretiyoruz.
Proje portföyünüzde peyzaj tasarımını kentsel ölçekle entegre eden kamusal alan işlerinin daha geniş yer kapladığı görülüyor. Sizi bu tür projelere yönlendiren nedenler nelerdi?
Pınar Kesim Aktaş: Aslında ölçek olarak çok geniş bir yelpazede tasarım geliştiriyoruz. Ama bunun büyük bir kısmını sizin de bahsettiğiniz gibi kentsel ölçekte kamusal alan üretimleri geliyor. Peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarımı bu ölçekte iyi harmanlayan bir ofisiz, sanırım bunun altında da multi-disipliner bir ofis olmamız yatıyor diyebiliriz. Üst ölçekten kenti anlamak, dinamikleri keşfetmek ve bunları kullanarak her tasarım problemini tek tek ele alarak yaklaşıyor olmamız ve her kamusal tasarım odağını kullanıcı ve kullanıcı senaryoları üzerinden geliştirmemiz bu alanda ürettiğimiz işlerin kapsamını ve derinliğini arttırdı. Büyük ölçekli başlayan bu projeler en sonunda bir mobilya ile biterken, tüm bu geçişi farklı bir çok ölçekte tek tek ele almak ve her aşamayı fikir süzgecinden geçirmek bizi heyecanlandırıyor. Kente dokunurken kentli ile kurduğunuz ilişki sadece fiziksel bir tasarım olmanın ötesinde çok yönlü sosyolojik, ekolojik, ekonomik bir çok konunun bir aradalığını içeriyor. Bu bizim için iyi bir üretim heyecanı oluşturuyor.
Multidisipliner çalışma, çok seslilik, yere özgü çözümler üretme, araştırmaya ve yenilikçi sürdürülebilir çözümler geliştirme yaklaşımlarınız projelerinizde nasıl sonuçlar elde etmenizi sağlıyor?
MCA: Bu motto, her projenin tasarım parametrelerini geliştirmemizde yol haritamızı çıkarıyor. Çünkü her bağlamda ele aldığımız konu ve yer birbirine yakınlık gösterse de çok farklı. Bu noktada kendinize bazı yönlendirmeler ile bir yol haritası çıkarmanız gerekiyor. Kamusal alan odağında fazla proje üretmemiz, çok sesli, çok fazla kullanıcı çeşidi ve senaryoları üretmemizi, bağlamına göre yerel malzeme ve ekolojik çözüm geliştirmemizi, farklı disiplinlerle sürekli fikir alışverişinde bulunmamızı gerekli kılıyor. Tüm bunlar projenin yere bağlanmasını, özel ve özgü olmasını, kent ve kentli ile iyi ilişki kurmasını sağlıyor. Böylece yaptığımız projeler bir çok anlamda ikili ilişkiler kuran bir güce kavuşuyor. Yer ile, doğa ile kullanıcı ile…
Günümüz teknolojisi sayesinde kullanıcılar ile zenginleşen datalardan yararlandığınızı ve bunu mekan tasarımında önemli bir parametre olarak kullandığınızı belirtiyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?
PKA: Biz tasarımın çok yönlü olması gerektiğine inanan bir ofisiz. Bu nedenle de farklı kullanıcı tiplerini, senaryolar üzerinden düşünerek tasarımdaki fonksiyonları geliştiriyoruz. Burada kullanıcıdan doğrudan aldığınız veri çoğu zaman sizi yanlış yönlendirebiliyor. Örneğin, anket yapılmış, halkın beklentisi X iken, yerinde gerekli olan ve aslında halkın gerçek ihtiyacı ve kullandığı Y olabiliyor. Biz bu arka plandaki kullanıcı ihtiyaçları, rutinleri ve alışkanlıkları gibi verileri “big-data” dediğimiz analizler ile elde ediyoruz. Bu aslında günümüzün her alanda sürekli toplanan verilerinin tasarımda kullanmasını içeriyor. Örneğin, bir yerin ne kadar yoğun kullanıldığını, hangi saatlerde bu yoğunluğun arttığı bu verilerden yüksek doğrulukla öğrenebiliyorsunuz. Ve bunu sensörler, bazen internet kullanımı, bazen açık kaynak paylaşımlar gibi farklı ortamlardan elde edebiliyorsunuz. Bu, tasarımda inanılmaz bir yol gösterici.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Salacak Sahil Şeridi için başlattığı tasarım yarışmasında 51.405 oy alarak birinci oldunuz. Bu başarıyı bekliyor muydunuz? Bölge için önerdiğiniz projeden söz edebilir misiniz?
MCA: Kazanmayı bekliyorduk ama bu oranda bir oyu gerçeği söylemek gerekiyorsa beklemiyorduk. Kullanılan oyların yaklaşık %70’ini almak bizim için büyük bir sevinç oldu. Bu aslında Salacak projesinin halk tarafından ne kadar benimsendiğinin de bir göstergesi. Salacak projesinin temel ilhamını falez tasarımı oluşturuyor. Biyomimikriyi temel alan bir yaklaşımla, seyir terası tasarımını falez kurgusu ile geliştirdik. Böylece kıyıda falez devamlılığını göreceğimiz, eşsiz ve özgün bir izlek alan tasarımı elde ettik. Güneşin en güzel batttığı bu alandaki seyir deneyimini özelleştirmek için seyir terasını detay detay işledik. Kıyıdan başlayan yaya odaklı tasarımımızı, Harem’de önerdiğimiz bir kent parkı ile sonlandırdık.
Aralarında Europe 40 Under 40 Awards da olmak bugüne kadar pek çok ulusal ve uluslararası ödüle layık görüldünüz. Kariyer yolculuğunuzda ödüller nasıl bir önem teşkil ediyor?
PKA: Ödüllerin amaç değil, araç olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız işte temel motivasyonumuz, her işi en özel projemiz olarak ele almak, aynı tasarım heyecanını her projede duyarak, özgün işler ve söz söyleyen tasarımlar geliştirmek. Bu noktada yaptığınız işlerin daha farklı platformlarda yaygınlaştırılması ve aslında yaptığınız işler ile bu başarıları elde etmeniz çok değerli. Çünkü bizce burada ödülü arkasındaki fikirler, emek ve proje kazanıyor. Bir şeyi inanarak yapmaya devam ettiğinizde yolculuğunuza ödüller de eşlik ediyor.
Yarışma projelerinin portföyünüzde önemli bir yer kapladığını görüyoruz. Proje elde etme biçimi olarak yarışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
MCA: Yarışma projeleri bizim ilk yolculuğumuzdu diyebiliriz. Piyasada tanınmadan ya da bir network elde etmeden iş almanız çok da kolay değil. Bu noktada yarışmalar bunun için çok iyi bir araç olabiliyor. Tanınmak, ürettiğiniz işin duyulması ve bazen de iş alma yönteminiz olabiliyor. Tüm bunların dışında bizim için yarışma projeleri kendimizi geliştirdiğimiz, sınırlarımızı zorladığımız süreçler. Gelişim için en iyi araçlardan birinin yarışmalar olduğunu düşünüyoruz. Bir alana bir çok gözün baktığı ve üretim yaptığı bu platformda düşünme pratiğinizi de geliştirmek için fırsat buluyosunuz. Örneğin aynı alana o kadar farklı tasarımlar geliyor ki, bu olasılıkları görmeniz sizin değerlendirme yapma gücünüzü arttırıyor, yarışmalar sanırım bizim için iyi bir öğrencilik süreci. Biraz da heyecanı seviyoruz diyebilirim, yarışma fikri motive edici, içerden bir güç sizi bir şekilde rekabete sürüklüyor ve bunun güzel bir yolu açık bir platformda fikirlerinizi söyeleyebildiğiniz, yarışmalar.
Peyzaj tasarımı projelerinizde doğal taş malzemeye ne ölçüde yer verebiliyorsunuz? Bu malzemeyle ilgili düşünceleriniz neler?
PKA: Genel olarak her projemizin bir ucu doğal taşa dokunuyor. Doğal taş, sadece bir kaplama malzemesi olarak değil; oturma elemanı, heykel, saksı gibi bir çok anlamda tasarımlarımızda yer buluyor. Yere ait olmasını da çok önemsiyoruz, bu nedenle her projenin bulunduğu alanda bir doğal taş var ise bu malzemeyi kullanmaya çalışıyoruz. Yere bağlanması ve oraya ait olması çok önemli; antik çağdan beri bu aslında bir şekilde böyle.
Kamusal alanlarda tercih ettiğiniz doğal taş çeşitleri hangileri?
PKA: Granit, bazalt, mermer. Yere ve yereline ait olacak her malzemeyi kullanıyoruz.
Ordu Büyükşehir Belediyesi için yapmış olduğunuz çok sayıda kamusal alan tasarımları bulunuyor. Bu projeler ve kullanılan doğal taş çeşitleri hakkında neler söylersiniz?
MCA: Ordu Büyükşehir Belediyesi ile ilk işimiz Rüsumat
Sahili projesi oldu. Devam eden projelerimizin büyük çoğunluğu kentte var olan
ve aktif kullanılan alanların dönüşümüydü. Halkın her gün kullandığı park
meydan gibi alanları daha yenilikçi yaklaşımlarla dönüştürüyoruz. Projelerin
bize yansıttığı his ve alanın dokusuna uyumlu malzeme referansı ile hareket
ederek seçimleri yaptık. Rengi ve dokusu ile alanın tarihine ve karakterine
uygun mermer doğal taş malzemeye yer verdik.










