Rhode Island School of Design’dan derece ile mezun olan ve alışık olunmayan donelerden ilham alarak kurduğu yaratıcı tasarım hikayeleri sayesinde uluslararası ölçekte pek çok ödüle layık görülen Aslı Arıkan Dayıoğlu, 2007 yılından beri, kurucusu olduğu Designist çatısı altında kendi pratiğini sürdürüyor. Sadece mimarlardan değil, sanatçı tarafı daha ağır basan bir tasarım ekibinden oluşan Designist, kendini tekrarlamayan, yeni fikirler ve detaylarla, çizgisini bir öte boyuta taşımayı hedefleyen ve malzeme araştırmasına önem veren bir tasarım kolektifi. Aslı Arıkan Dayıoğlu ile tasarıma bakış açısı, güncel işleri ve doğal taş malzemeyle ilgili düşünceleri üzerine konuştuk.
Aslı Hanım iç mimarlığa yöneliminiz nasıl oldu, nasıl bir eğitim aldınız?
Aslı Arıkan Dayıoğlu: Ailem 1990 yılında Anadolu Hisarı’nın tepelerinde aldıkları, ikinci derece tarihi eski bir köşkü restore ettirdikten sonra, iç mimari projesi için İngiltere’den yeni dönmüş olan iç mimar Jale Kulin ile çalışmaya başlamıştı. O dönemde ben üniversite seçimlerimi yapıyordum ve önemli bir karar aşamasındaydım. Sevgili Jale Kulin’i tanımak ve zaman geçirmek benim için bir dönüm noktası oldu. 1994 yılında eski English High School’dan (bugünün Beyoğlu Anadolu Lisesi) mezun olduktan sonra, üniversite eğitimim için Amerika’ya gittim. Rhode Island eyaletinde bulunan, her sene dünyanın en iyi ilk üç tasarım üniversitesi derecesine giren, Rhode Island School of Design’a, portfolyo ve sınav başarısı ile kabul edildim. Bu okulun en önemli özelliği, dünya çapında az bulunan, birçok sanat dalını aynı çatı altında birleştirerek eğitimini veren ender okullardan biri olması. Fotoğrafçılık, cam üfleme, animasyon, illüstrasyon, endüstri tasarımı, grafik, moda, resim gibi birçok bölümden ders alarak kendi eğitiminizin yanında tasarım kabiliyetinizi, estetik görüşünüzü birçok farklı kanaldan geliştirmiş oluyorsunuz. RISD mezunu olarak aldığım eğitimin bana çok yönlü ve sıra dışı bakış açısını, yaratmayı ve tasarlarken bazı detaylarla mekana sanatsal bir dokunuş vermeye çalışmamdaki altyapıyı kazandırdığını düşünüyorum. Çift dalda, güzel sanatlar ve iç mimari diploması ile 5 yıllık eğitimimi tamamladıktan sonra 2000 yılında Türkiye’ye döndüm.
Kendi ofisinizi kurma adımlarınız nasıl gelişti, Designist’in kuruluş öyküsünü sizden dinleyebilir miyiz?
AAD: 2000 yılında Türkiye’ye döndükten sonra 7 sene boyunca sevgili Mimar Sinan Kafadar’ın ofisinde Metex’te çalıştım. Türkiye’nin en iyi otellerini tasarlayan bir mimarla çalışmak, benim için okul sonrası bu sektördeki eğitimimi aldığım ikinci okul oldu. Otel iç mimari tasarımı ile ilgili tüm bilgi altyapım sayesinde gelişti. 2007 yılı başında aslında amatörce başlayıp sürdürdüğüm seramik ve heykel çalışmalarıma bir süre devam etmek adına Metex’ten ayrıldım ama yılın sonuna doğru tekrar kendimi yeni bir otel projesine başlarken buldum. Eylül 2007 yılında Designist adı altında kendi ofisimi kurdum. Bir süre tek başıma çalıştım, fakat projeler çoğaldıkça ve büyüdükçe kurduğum Designist firmasına tasarımcı arkadaşları dahil etmeye başladım. Amacım sadece standart bir proje ofisi yaratmak değil, bir çatı altında beraber yaratan, alışık olunmayan donelerden ilham alarak tasarım hikayeleri kuran, yaratıcılıkları ön planda olan, sadece mimarlardan oluşmayan, sanatçı tarafı daha ağır basan bir tasarım ekibi oluşturmaktı.
Bu yüzden de firmanın ismini “artist” (sanatçı) ve “design” (tasarım) kelimelerinden türeterek oluşturdum. İsmimiz duyuldukça firma ismimizi Design-İstanbul adının kısaltması olduğunu düşünenler de oldu. Aslında başta ismin ana fikri bu olmasa da doğduğum, yaşadığım ve yurtdışında da tanıtmaya çalıştığım şehrin temsili olması beni mutlu etti; markayı bu anlamını da severek benimsedim.
Tasarım çizginiz hakkında neler söylersiniz? Sizce projelerinizi farklı kılan nitelikler hangileri?
AAD: Designist’in hedefi her zaman özgün, yenilikçi fikirler ile tasarımlara imza atmak, kendini tekrarlamayan, kendi oluşturduğu yeni fikirlerle, detaylarla, çizgisini bir öte boyuta taşımak oldu. Halen de bu hedef ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ben tasarımın trendlerle şekillenmesine inanmıyorum. Her projenin ruhunu yakalamak ve yaratmak, günümüzde trend olan tarzları baz alarak ilerlememek, projenin bulunduğu ülkeden, şehirden kültürden ilham alarak kendi tarzını oluşturmak gerekliliğini savunanlardanım. Ayrıca malzeme araştırma geliştirmesine her zaman çok önem veriyorum. Tasarım yaparken malzemelerin limitlerini zorlamayı seviyoruz. Ahşaptan kumaş kıvrımlarını, mermerden dövme bakırdaki formları, stor perde malzemesinden kıvrık bölücü duvarlar elde etmek için uygulama firmalarını zorluyor, birlikte atölyelerde denemeler yapmayı seviyoruz. Aslında bir çeşit sanatsal denemelerle projelere imza atacak detayları, iç mimari doneleri oluşturuyoruz. Bu bize cok heyecan veriyor ekip olarak.
Yeni bir projeye başladığınızda nasıl bir süreç izliyorsunuz? Projelerinizi şekillendirirken temel aldığınız unsurlar neler?
AAD: Her proje kendine özeldir. Bu sebeple her projenin tasarım odağında aynı kümedeki unsurlar yer alsa bile bu unsurlar projeye göre çeşitlilik gösterir. Yeni bir projeyi ele aldığımızda, önce beklentileri özümseriz. Daha sonra da bu doneler üstüne projeyi özel ve farklı kılacak fikirler kurgulamak için kendi araştırmamızı yaparız. Her projede dikkat edilen temel unsurlardan en önemlisi, kullanıcıdır. Ev, otel, ofis, AVM, projenin tipolojisi ne olursa olsun hepsinin dinamikleri, ihtiyaçları ve malzeme seçimleri birbirlerinden çok farklıdır. Bu belirleyici özellik, tasarımımızda nelerden ilham alacağımızdan hangi dokulardan yola çıkacağımıza, nasıl bir hikaye oluşturacağımızdan kullanılacak malzemelerin seçim kriterlerine kadar çoğu şeyi etkiler.
Türkiye’ye büyük bir değer katan, dünyanın ilk müze oteli olan “The Museum Hotel Antakya” projesindeki birçok alanının iç mimari tasarımında imzanız var. Bu projenin sürecini biraz anlatır mısınız?
AAD: The New York Times’ın dünyada görülmesi gereken 52 yerden biri olarak gösterdiği The Museum Hotel Antakya projesi, Asfuroğlu ailesinin bir otel yatırımı için başlattığı temel atma çalışmaları sırasında keşfedilen, 1050 metrekare büyüklüğündeki, dünyanın en büyük tek parça taban mozaiğinin üzerinde yer alıyor. Sevgili Asfuroğlu ailesinin ülkemize kazandırdığı büyük bir değer… Mimari projesi Emre Arolat Architects imzası taşıyan projenin, iç mimari mekanları için Asfuroğlu ailesinin bizi davet etmeleri ve bu özel proje için tasarım yapmak bizim için çok değerli bir deneyimdi. Ayan Meyan, A La Carte Restaurant, Balance Spa ve Fitness Center, Sixty Six Gece Kulübü, Nas Konut, Asf Yönetim Ofisi ve Kuaför Salonu mekanlarının iç mimari tasarımı, projenin ana mekanlarındaki tüm iç mekan ve dış mekan mobilyaları, aydınlatma ve aksesuar seçimlerinin yanı sıra projeye özel olarak tasarlanan iç mekan halıları Designist imzası taşıyor.
2019 yılında The Museum Hotel Antakya için tasarladığınız Balans Spa&Wellness ile 2020 Ahead Awards’ta “Best Spa&Wellness” kategorisinde finale kalmanızın yanı sıra Meydan AVM’deki tasarımınız ile European Property Awards’da “Best Bathroom” kategorisinde birincilik ödülünün sahibi oldunuz. Bu kazanımlar sizi nasıl etkiledi?
AAD: Ahead Awards son zamanlarda daha çok ses getiren, stil sahibi, özgün tasarım odaklı projelere ödül veren bir kurum. Balance Spa projemiz ile bu yarışmada yer almış olmak ve uluslararası ortamda Türkiye’yi temsil etmek bizi mutlu eden kazanımlardı. International Property Awards da, bildiğiniz gibi emlak ve gayrimenkul dalında en tanınan yarışmalarından biri. Meydan AVM Sosyal Alanlar için tamamladığımız projeler ile 2018 yılında aslında iki kategoride ödül sahibi olduk. Hem Avrupa’nın hem de dünyanın en iyisi seçilmek bizim için gurur kaynağı oldu. Ödüller yıllar geçtikçe ve biriktikçe hepimiz için daha değerli hale geliyor. Emeklerimizin karşılığını görmek, uluslararası platformda da var olduğumuzu hissettiriyor ve bizi daha güzel projeler yapmaya teşvik ediyor. Bu senede 3 ayrı projemiz ile, uluslararası ölçekteki birkaç tasarım yarışmasına daha katıldık. Güzel haberler almayı umuyoruz.
Pandemiyle artan doğaya dönüş özlemi ve yaşam tarzlarımızda meydana gelen büyük değişiklikler yakın gelecekteki mimari trendleri nasıl şekillendirecek?
AAD: Pandemi süreciyle birlikte evlerimiz, günün az bir bölümünü geçirdiğimiz alanlar olmaktan çıkıp haftalarca, hatta aylarca günün 24 saatini geçirdiğimiz hem ev hem de ofis alanları haline geldi. Bu dönemde aslında doğanın gidip görülecek bir yerden ziyade yaşamın ta kendisi olduğunu çok daha iyi anladık. Hal böyle olunca da evin sadece barınma ihtiyacını karşılamadığı, birçok duyguya hitap eden bir tasarıma sahip olması zorunlu hale geldi. Pandemi süreciyle birlikte doğayla iç içe olmayı daha fazla ister olduk. Bunu sağlayabilen konutlar ve yaşam alanları da bu sayede daha fazla talep görmeye başladı. Ayrıca gün içinde açık havada zaman geçirme ihtiyacını karşılamak için teraslar ve geniş balkonlar da bu dönemde popülerleşmeye başladı. Doğaya dönüş akımı uzun bir süre etkisini gösterecek gibi görünüyor. Bu da doğayla teması sağlayan konut projeleri talebin artmasını, özellikle büyük şehirlerde popüler bölgelerin yer değiştirmesini beraberinde getirecek. Son bir sene içerisinde çeşitli ar-ge çalışmaları yürüten firmalar tarafından mikrop barındırmayan cam ve seramik malzemeler üretilmeye başlandı. Sirkülasyonun çok yoğun olduğu turizm sektöründe, insanın yüzeylerle ve objelerle çok haşır neşir olduğu iç mekanlarda bu tip malzemeleri görmeye başlayacağız. Örneğin Şişecam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hale getiren bir kaplama üretti. Tekstil endüstrisinde de mikro bakteriyel kumaş üretimine yönelik ar-ge çalışmaları yürütülüyor. Bütün bu yeni malzeme arayışının yanında az çok aşina olduğumuz sensörlü dünyaya daha çok girmeye başladık. Başlıca genel mekanlardaki asansör ve tüm kapılarda sensörlü hatta sesle açılan sistemleri daha çok göreceğiz. Banyolarda lavabo bataryalarının yanı sıra duşlarda da su tüketimini minimuma indiren daha bilinçli sensörlü sistemlere doğru ilerliyoruz.
Projelerinizin malzeme seçimlerinde doğal taş nasıl bir yer kaplıyor? Hangi tür doğal taşları tercih ediyorsunuz?
AAD: Projelerde doğal taş seçimlerimizi yaparken projenin ruhuna uygun doku ve renkleri tercih ediyoruz. Doğal taşları kullanırken parlak tercih etmiyor, özellikle taşın dokularını daha çok ortaya çıkaran patine, asit indirme, kumlama, yakma, honlama gibi teknik işlemlerden geçmesini, daha dokusal halini kullanmayı seviyoruz. Gelişmiş CNC kesim teknolojisini kullanarak, kendi tasarladığımız desenleri, plaka halindeki doğal taşları üç boyutlu hale getirerek duvar panoları olarak kullanıyoruz. Örnek olarak son bir otel projemizin resepsiyon bankosu için, bakır dövme ve ahşap oyma tekniğinde çıkan 3 boyutlu asimetrik dokuları mermerde elde etmek için Denizlili bir mermer firması ile çalışıyoruz ve bizim projeye özel bir numune hazırlatıyoruz. İster mermer isterse granit, traverten vb. olsun doğal taş iç mekanlarda her zaman kullanmayı sevdiğimiz malzemelerden biri olmaya devam ediyor.
Doğal taş malzemenin geleceğine nasıl bakıyorsunuz? Bu malzeme ile ilgili yeni trendler hakkında neler söylersiniz?
AAD: Doğal taş tarihteki en eski yapı malzemelerinden bir tanesi, geçmişte doğada bulunduğu şekilde ya da kabaca yontularak mekanda konstrüktif amaçlı kullanılırken zaman içerisinde teknolojinin gelişimiyle farklı biçimler kazandırılarak mekanda farklı amaçlı kullanılmaya başlandı. Doğal taş, ister yapı konstrüksiyonunda yer alsın ister kaplama malzemesi olarak kullanılsın; yapıda bulunma sebebi sadece bir zorunluluk değil aynı zamanda doğadan gelen, sağlıklı, ekolojik, ısı konforu sağlayan ve estetik niteliğe sahip bir malzemedir. Dolayısıyla mimaride güncelliğini daima korumuş ve yaşam mekanlarında hak ettiği ilgiyi görmüştür. Teknolojinin gelişmesi ile doğal taşın doğası gereği ağırlığı olsun, leke tutma potansiyeli olsun, ar-ge araştırmaları ile günümüzde bunlara birçok yapısal ve kimyasal ürünlerin geliştirilmesi ile çözüm üretilmesi sayesinde, biz tasarımcılara doğal taş kullanımında yeni birçok kapı açmış durumda. Mesela mermer başka bir ürünle kompoze ve lamine edilerek daha hafifleşiyor, 2-3 santim kalınlığında plakalar halinde değil de, daha ince, kıvrılabilir yuvarlak yüzeylerde daha farklı boyutlar halinde kullanılabiliyor.
Son olarak güncel projeleriniz ve gelecek planlarınız hakkında neler söylersiniz?
AAD: Designist olarak tercih ettiğimiz modelde ofisin butik kalması sayesinde çok fazla büyümeden, yatırımcıya daha verimli ve daha kaliteli bir servis verdiğimize inanıyorum. Altın kadro diye adlandırdığım, yaratıcılığı yüksek ekip arkadaşlarımla bu yolda hep birlikte projeler geliştirmeye devam ediyoruz. Şu anki yeni hedefimiz kendi tasarladığımız mekanlarda, tasarlayıp ürettirdiğimiz mobilya ve aksesuarları kullanmak. Bir yandan projelerimizi yürütürken, bir yandan da bu konuda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.





