İstanbul Art News Mimari eki için genç mimarları tanıtan özel
bir yazı dizisi hazırladım. Mesleki pratiğin baharındaki 21 mimarın
yaşam öykülerinin özetleri, mimarlığa bakış açıları ve
tüm bu sürecin ete kemiğe bürünmüş hali olan ürünleri anlattım…
Ve anlatmaya devam ediyorum. Siz de genç bir mimarsanız
ve bu yazı dizisinde yer almak istiyorsanız bana selinbicer@gmail.com
adresinden ulaşabilirsiniz…
Natura için yaptığım bu derlemede ise, ürünler ya da özgeçmişleri bir yana
bırakarak genç mimarların düşüncelerinin yansımaları ile kendi mimarlık
anlayışımı aktarmak niyetindeyim…
Bugüne dek yazı dizisinde yer alan mimarlar Eyusta Tasarım ve Mimarlık
Atölyesi’nden İbrahim Eyüp, SO? Mimarlık’tan Sevince Bayrak,
ikikerebir’den Kutlu Bal, Baraka Mimarlık’tan Abdurrahman Çekim,
NDAO’dan Nurçe Düzalan, Project Design Group’tan Murat
Şahin, FREA’dan Fatih Yavuz, Halükar Mimarlık’tan Gamze İşcan, ONZ
Architects’ten Onat Öktem, Özlem Altınkaya Genel, Güray Oskay, Nil
Aynalı Eğler, BINAA’dan Burak Pekoğlu, Özden Demir, NOBON’dan
Cenk H. Dereli, Elif Simge Fettahoğlu, NSMH’den Hakan Deniz Özdemir,
GAD’dan Nesime Önel, Atölye Kolektif’ten Arif Bıltır, Bahar Lakerta Elmaslı
ve Dicle Hökenek oldu.
Söz konusu genç mimarların ortak özellikleri arasında mimari proje yarışmalarına
katılmaları, yaptıkları akademik çalışmalar, usta – çırak ilişkisinden
yetişmiş olmaları ve en önemlisi fiziksel çevre ile ilgili kurguladıklarıdüşünsel
ürünler başı çekiyor.
İbrahim Eyüp
İbrahim Eyüp, 2008 yılında Olcay Eyüp ile birlikte kurduğu Eyusta Tasarım ve Mimarlık Atölyesi’ni şu sözlerle
açıklıyor:
“Toplumun içinde bulunduğu durumun yansımasını göstererek kurulacak olan yeni, güzel, insanca yaşamı da
her yönüyle yansıtabilmek için, tasarım(ı) oluşturmak, yapmak ve düşüncelerimizle durduğumuz yeri belirlemek
ilkemiz oldu. Tasarım ile yaşamdaki karmaşıklığı düzenleyip birleştirerek onlara yüklenen anlaşılamayan anlamları,
anlaşılır hale getirmek de hedefimiz oldu.”
İbrahim Eyüp, Eyusta Tasarım ve Mimarlık Atölyesi çatısı altında tasarımlarında zanaat çevresinde bağlamsal
olmayı, yerel duyarlılık, kalıcılık, yere bağlılık ve dış etkenleri algılamayı, tarihsel – bağlamsal ve kültürel ilişkilerle
diyaloğu öncelikli sayan bir mimari anlayışın araştırmasını, öğrenimini, çalışmasını ve uygulamalarını yapıyor. Ekibiyle
birlikte kültür yapıları, ofis, konut, karma kullanımlı yapılar, eğitim ve dini yapılar ile iç mekân tasarımlarını
içeren zengin bir yelpazede ürünler veriyor.
Kutlu İnanç Bal
Kutlu İnanç Bal, 2010 yılında Hakan Evkaya ile ikikerebir’i kurdu. ikikerebir hayal kuran, düşünen ve kurulan hayalleri gerçekleştirme iddiasında bulunarak yola çıkan bir oluşum.
Kurulduğu ilk günden itibaren mesleki pratiğini farklı ölçeklerde, farklı alanlarla beslemeyi ilke edinmiş ekip, mimari ve iç mimari tasarım, projelendirme ve mesleki kontrollük alanlarında hizmet verirken, bir yandan tasarım alanında en doğru iş alma yöntemi olduğuna inandığı ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaya devam ediyor.
ikikerebir için tasarım, içi boşaltılmış bir biçimcilik, zamandan ve yerden kopuk bir kimliksizlikten uzak olmalı. Projelerinde özgünlük en önemli kriterken yenilikçi, heyecanlı ve dinamik tasarımlar, sürdürülebilir ve ekolojik bir mimarlık anlayışıyla birleşiyor.
Sevince Bayrak Göktaş
2007’de Oral Göktaş’la beraber SO? Mimarlık ve Fikriyat’ı kurdular.
2009’da İstanbul’da, LSE Cities programı tarafından düzenlenen Urban Age kapsamındaki araştırma çalışmasında yer aldı. Ulusal yarışmalarda ödül alan projelerinin yanı sıra İstanbul Modern – MOMA PS1 işbirliği ile gerçekleştirilen Yeni Mimarlık Programı YAP2013 kapsamında Göğe Bakma Durağı isimli projeleri birinci seçildi ve uygulandı.
Murat Şahin
2015’te Project Design Group adı altında yeni bir oluşumun temellerini atan Murat Şahin, tasarım anlayışını ve mimarlığını şu sözlerle açıklıyor:
“Tasarımın tüm hallerini deneyimleyebilmek… (Tasarımın kaç hali var acaba?)
Tasarım süreci verilen ‘karar’lardan çok ‘vazgeçiş’lerle şekillenir. Bu vazgeçişlerin seçim sürecinde farklı disiplinlerin / bilgi birikimlerinin etkili olması, tasarımcı için ‘alışagelmiş’ süreci ‘ezber bozan’ bir kurgu içine sokması, bu kurgunun oluşturduğu sürecin merakı bile tasarımcıları heyecanlandırırken çıkacak ‘ürün’ün beklentisinin heyecanı…
İşte bu tam olarak çoğunluğun bir olma çabasının vermiş olduğu heyecan…
‘Bellek’tekiler, ezber cümleler kurmak neden ki… Önce bizim ezberlerimiz bozulacak… Tasarım sürecindeki vazgeçişlerin boşluklarını konuşarak… Ama en önemlisi serbest mimarlık yapıyorsan işin sonunda başını yastığa koyduğunda uyuyabileceksin…’
Nurçe Düzalan
Eski eser yapı koruma sorunları üzerine İstanbul’da çeşitli mimarlık ofislerinde çalıştıktan sonra 2012’de Özge Açan ile beraber NDOA Mimarlık’ı kurdu. Eski eser anıtsal yapılarla ilgilendikleri kadar modern mimari ve sorunlarıyla da ilgileniyor. NDOA Mimarlık uygulamasını yürüttüğü projelerde kendi tasarımları olan aydınlatma ve mobilya ürünlerinin kullanımına özellikle önem veriyor.
Onat Öktem
Farklı ölçeklerde projeler tasarlayıp uygulamakta olan mimar meslek hayatını ONZ Mimarlık’ta sürdürüyor. ONZ Mimarlık, 2007 yılında Onat Öktem ile Zeynep Öktem tarafından Ankara’da kurulmuş genç ve yenilikçi bir ofis. Çok disiplinli bir ofis olan ONZ Mimarlık farklı ölçeklerde projeler geliştiriyor. Uluslararası ağı sayesinde yurtiçi ve özellikle yurtdışında kapsamlı birçok projenin içinde yer alan ekip, mimari anlayışını coğrafi sınırların ötesine taşımayı hedefliyor.
Mimarlık aracılığıyla daha iyi bir çevrenin ve daha sağlıklı kentlerin üretilebileceğine inanan ONZ Mimarlık, bu sebeple yaptıkları projelerde sürdürülebilir tasarım öğelerini üretimin bir parçası olarak ele alıyor. Sürdürülebilirliği tasarım sonrası eklenen bir ürün olarak değil ama tasarıma yön veren ve onu şekillendiren bir araç olarak gören ekip bu konuda birçok akademik çalışma da yürütüyor.
Hiçbir mimari ürünün bağlamından bağımsız var olamayacağına inanan ekip bu uğurda birçok farklı ülkeden disiplinler arası ekiple çalışarak projeler üretiyor. Bu anlayış içerisinde ONZ Mimarlık son dönemde New York, Chicago, Miami, Belçika, İtalya, Dubai, Moskova ve Beyrut başta olmak üzere, ulusal ve uluslararası mimari ve kentsel tasarım yarışmalarında ödüller aldı.
Gamze İşcan
Daha önce hobi olarak başladığı Dans Kulübü’nde gösteri grubuna seçilince 1 sene boyunca derslere girmeyip sadece dans etti. “Mimarlık mı, yoksa dans mı?” diye aklına düşmesinin, başka bir şey yapabilme seçeneğinin ve bunun okul hayatında çıkmasının mesleğini daha çok sevmesine sebep olduğunu düşündü. Mimarlığı seçti. Hala da öyle düşünüyor.
Mimari yarışmalara hiç katılmadı, belki İşcan bir gün katılabileceğinden bahsediyor. Kişisel olarak, hayatta “yarışmayı” pek sevmemesinin yanı sıra; işi işveren ile yapmanın, birlikte alınan yolun, mesailerin, birbirini – talepleri gerçekten tanımanın – projeyi getirdiği noktanın onun için daha heyecan verici olduğunu ifade ediyor.
İşcan’ın kente, mimarlığın Türkiye’deki uygulanma biçimine, biçimciliğe, mesleki etiğe, kentsel hafızanın bu kadar kolay zayıflatılmasına, doğa düşmanlığına, görgüsüzlüğe ve tüketim kültürüne dair bir sürü derdi var! Ancak bunları henüz daha söylememiş…
2012 yılında, Bilge Kalfa ile Halükar Mimarlık’ı kurdu. Halükar Mimarlık’ın niyeti ise çok açık; ilk kurulduğu günkü “deneme ve deneyimleme” heyecanını hiç kaybetmemek.
Fatih Yavuz
2003 – 2013 yılları arasında kurucu ortağı olduğu onbir41 deneyiminden sonra mimarlık çalışmalarını FREA çatısı altında Ömer Emre Şavural ile birlikte Ankara’da devam ediyor.
FREA taze fikirler arayışına yoğunlaşmış bir tasarım ofisi olmayı hedefliyor. Genç ve yenilikçi bir mimarlık ve kentsel tasarım ofisi olarak her yeni probleme taze fikirler ve yaratıcı çözümler üretmeyi amaçlıyor. Kolektif üretimin gücüne ve taze kalmanın yolunun mimari yarışma platformundan geçtiğine inanan ekip katıldığı mimari proje yarışmalarında çeşitli ödüller aldı. Bugüne kadar çeşitli ölçeklerdeki projelerinde kullanıcı memnuniyeti ve bulunduğu çevre ile kurduğu iletişimi önemseyen bir mimari pratiği benimsedi. Niteliğin nicelikten önde geldiğine inanıyor. Problemin salt çözümünden çok problemin dert edilmesine ve sonuç ürün kadar sürecin de niteliğine odaklanıyor.
Özlem Altınkaya Genel
2012’de Harvard Üniversitesi Graduate School of Design (GSD)’da Doctor of Design programının kentsel tasarım ve planlama bölümünde doktorasına başladı. Altınkaya‘nın doktora çalışması Harvard GSD’deki Aga Khan Programı tarafından destekleniyor. Burada Cities by Design ve Urbanization in the East Asian Region derslerinde asistanlık yaptı. Altınkaya’nın Prof. Hashim Sarkis ve Prof. Peter Rowe danışmanlığında yürüttüğü tez çalışması, Marmara Denizi etrafındaki kentsel oluşumun 20. yüzyıl başından itibaren geçirdiği dönüşüme “bölge” ölçeğinden bakıyor ve bu bölgenin Akdeniz ve Karadeniz “hinterland”leri ile etkileşimlerini inceliyor. Araştırmasında çevre tarihi (environmental history), tarihsel coğrafya, kent tarihi, kentsel coğrafya, coğrafi beşeri bilimler (GeoHumanities), eleştirel kartografya (critical cartography) ve coğrafi bilgi sistemleri gibi farklı disiplinlerden yararlanıyor. Marmara Denizi etrafındaki kentsel gelişimi çok ölçekli (uluslararası, bölgeler arası ve şehirler arası) bir metodoloji ile analiz ederek İstanbul’un kentsel dönüşümüne dair ilişkisel bir çerçeve çizmeyi amaçlıyor. Tez çalışmasıyla kent tarihi yazımında kent – kır, yapılı çevre–peyzaj kutuplaşmalarını geçersiz kılan, melez kent teorilerine katkıda bulunmayı umuyor.
Altınkaya 2014-2015 akademik yılında Kadir Has Üniversitesi İstanbul Araştırmaları merkezinde misafir araştırmacı olarak görev yapıyor ve İstanbul’da saha araştırmasını yürütüyor. Aynı zamanda Harvard Üniversitesi Mellon Initiative for Urbanism in the Humanities İstanbul Portalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. Bu proje kapsamında Prof.Dr. Murat Güvenç ve Prof.Dr. Sibel Bozdoğan ile birlikte İstanbul’un tarihsel gelişimine ait kaynakları (Goad ve Pervititch Haritaları, Şark Ticaret Yıllıkları, Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi gibi) kentin çok katmanlılığını betimleyen (eski fotoğraflar, filmler, metinler, vb.) faklı malzemelerle, yeni gelişen araçlar ve metodolojilerden faydalanarak, disiplinler arası bir çerçevede değerlendiriyorlar.
Nil Aynalı Eğler
Aynalı, 2013 yılından itibaren çalışmalarını bağımsız olarak sürdürmeye başladı. İsmail Eğler ve Elif Tekir ile birlikte YOĞUNLUK isimli sanat inisiyatifini kurdu. İnisiyatifin temel meselesi, sanat etkinliği ile mekân deneyiminin ilişkisi… Sanat ürünü ile mekân arasındaki kaçınılmaz etkileşimi bir adım öteye götürerek, mekânın bizzat kendisini sanatsal üretim için bir başlangıç noktası kılmak. YOĞUNLUK’ta sergi süreci ekibin “mekân“la karşılaşma anı ile başlıyor. Seçilen mekânın kendine özgü varoluşsal niteliklerine nüfuz etmeye çalışılarak ve bu nitelikleri canlandıracak bir kurgu oluşturuluyor. Sanatçılar bu kurgu çerçevesinde mekân ile kendi kişisel ilişkilerini kurmaları için davet ediliyor. Amaç, sanat işlerinin, içinde var olacağı mekân ile olabildiğince yoğun bir ilişki içerisinden ortaya çıkmasını tetiklemek. En sonunda da mekân ve işlerin birbiriyle bütünleştiği, birbirini çoğalttıkları bir deneyim sunmak.
Güray Oskay
Mimarlığı ele alış şekli, önce İhsan Bilgin ardından Yılmaz Değer’in ofislerinde çalıştığı dönemde şekillendi.
Farklı ofislerde birçok farklı ölçekte projede çalıştı. 2008 yılından bu yana; konut, ofis, mağaza, otel gibi farklı ölçeklerde iç mekân ve mimari projeler üzerine serbest çalışmalarını sürdürüyor.
Güray Oskay, ayrıca Sibel Özdoğan ve Selin Feyzioğlu ile birlikte bir çağdaş sanat sergisi düzenliyor. 2015 yılında üçüncüsü gerçekleşecek Değiş Tokuş Sergi isimli organizasyon çeşitli sanat dalları ve sanatçı gruplarını bir araya getiriyor. Tüm eserlerin satılık olduğu sergiyi benzerlerinden ayıran özelliği bu alışverişte para geçmiyor olması. Ziyaretçilerin eser sahibi olmak için sanatçıya farklı bir teklif sunması gerekiyor. 2011 ve 2013’te gerçekleşen iki serginin yalnızca açılış geceleri bile yüzlerce ziyaretçi çekti ve 60’ın üzerinde eser ziyaretçiler ve sanatçılar arasında değiş tokuş edildi.
Her tür kavramsal zeminin bu denli kayganlaştığı bir dünyada mimarlığa yaklaşımı, akımların “yapmacıklığı” veya kendi kendini kısıtlayan çerçevelerinin uzağında konumlandırmanın doğruluğuna inanıyor Oskay. Yeni bir tasarıma yaklaşırken, önceden belirlenmiş bir doğrular, yanlışlar veya kurallar setini reddederek, o spesifik konu veya yerin kurallarını tanımlamaya uğraşıyor. Yer, ihtiyaçlar, fiziksel koşullar gibi girdileri neden-sonuç çerçevesinde bir araya getirmek tasarım metodunun vazgeçilmezi. Bu bağlamda denilebilir ki, mesleğe adım attığından beri büyük hayranlık duyduğu ancak beraberinde çok fazla yük taşıdığını düşündüğü modernizmden kendisine çıkarttığı en önemli parça ise rasyonelizm.
Bir projenin tutunacağı ana fikir veya fikirler her yeni tasarımda aynı kaynağa tutunmayabilir. Bir yapıyı “yer” var ederken, bir başkası sadece kullanılması zorunlu bir malzemeden bile yola çıkabilir.
His approach to architecture was shaped in the period he worked at the office İhsan Bilgin firstly, and then Yılmaz Değer.
Hasan Cenk Dereli
Kendi ifadesi ile, “mimari tasarımın yanında endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım ve yaratıcı fikir alanlarındaki meraklarına dair bir üretme ve paylaşma bahanesi” olarak NOBON blogunu başlattı.
2008 – 2012 yılları arasında dijital bir paylaşım ortamı olan NOBON markası ile farklı alanlarda tasarım işleri ve uygulamalar yaptı.
“İlham veren yaratıcı bir ortamın var olabilmesi için sadece tasarlamanın yetmediğini, o ortamın örgütlenmesi gerektiğini” söyleyerek buluşmalar düzenledi. 2010 – 2012 yılları arasında İstanbul Beyoğlu Tomtom Mahallesi’nde nobonLounge adında bir mekân yaratarak burada yaratıcı endüstrilerde iş üreten kişileri bir araya getiren etkinlikler ve atölyeler düzenledi, benzer motivasyondaki fikirlere ev sahipliği yaptı. Saitali Köknar’ın bilimkurgu filmlerin prodüksiyon tasarımına dair verdiği bilgilerle başlayan “mimarlar için filmler”, yaratıcı endüstrilerin parlak dünyasında pek konuşulmayan konuların tartışıldığı “karanlık taraf”, Nazlı Ödevci ve Fulya Tekin ile beraber organize ettiği “Giysi Takası” bu etkinliklere örnek olarak verilebilir.
2011 yılında Paris – Parsons Üniversitesi’nde yaratıcılık odaklı Creative Residency programına seçildi. Aynı yıl Açık Radyo’da, “mimarlığın tüm hallerine dair konuşmalar” yapmayı hedefleyen, o günden bu güne İpek Akpınar, Hüseyin Kahvecioğlu, Volkan Taşkın, Yelta Köm ve Yağmur Yıldırım’ın da program yapımcısı olarak dâhil olduğu ve halen devam eden Açık Mimarlık radyo programını hazırlamaya ve sunmaya başladı. Hayrettin Günç ve Yelta Köm ile bağımsız bir tasarım medyası denemesi olan KONTRAAKT projesini yarattı.
2012 yılından beri İzmir’de yaratıcı ortamı kışkırtmak için çalışıyor. “İzmir’de yapacak hiçbir şey yok, kimse ilginç bir şey yapmaz” gibi klişelerin üzerine giden PechaKucha İzmir etkinliği ile kentte yerel ulusal ya da uluslararası çapta ilham veren işler yapan kişileri arıyor, buluyor ve onları kitlelerle buluşturuyor; onların profillerinin görünür olabileceği bir veri tabanı oluşturuyor. Sanatçı Ekin İdiman ile İzmir’den ve dünyadan video sanatçılarının işlerini sergiledikleri ve onlarla sanatçı konuşmaları düzenledikleri 37 Video Sanatı Galerisi’ni yürütüyor. İzmir’de tasarım, moda ve müziği buluşturan Rendezvous adlı etkinliği Tamer Varis ve Fatih Uysal ile beraber organize ediyor. Yurtiçi ve yurtdışında farklı üniversitelerde proje stüdyosu ve atölye çalışmaları yürütüyor. 2013 yılından beri Herkes İçin Mimarlık Derneği’nin üyesi ve proje koordinatörlerinden biri olarak derneğin çeşitli tasarım çalışmalarını, araştırmalarını ve uygulama çalışmalarını yapıyor. NOBON ile tasarımın farklı alanlarına ve tasarım süreçlerine dair araştırmalar yapmaya ve projeler üretmeye devam ediyor.
Özden Demir
Demir, mimarlığa bakışını şu şekilde açıklıyor:
“Çocuklar için bir eğitim yapısı tasarlama fikri heyecan vericiydi. Renkler, malzeme, ölçek, hepsi başlı başına bir konuydu. Ama bu ülkede mimarlık yapma gerçeğiyle yüzleşmek gerekti yine. Aldığınız eğitim ve edindiğiniz disiplinle, işin pratiğinde tecrübe ettiğiniz gerçekler arasındaki çelişkide bocalamadan, belli koşullar altında en iyiyi yapmaya çalışmak, işte mücadele burada başlıyor. Uğur Tanyeli’nin bir makalesinde geçiyor ‘düş yıkımları yaşamanın olağanlığı’. Özellikle bu coğrafyada konvansiyonel yapı yapma pratiğinde, zorlukları çok ciddiye almadan, ama çok da göz ardı etmeden bir denge bularak sürdürmeye çalışıyorum. Üretimdeki kalitenin seviyesi, maddi sınırlar, nitelik değil sonsuz nicelik-metrekare beklentileri, imar kanunlarının kimi zaman tuhaf kısıtlamaları, (istisnalar dışında) işverenle iletişimdeki zorlukla birleşiyor. Bununla beraber işin ideolojik boyutu devreye giriyor. Mesela eğitim yapısı, bir tür etüt merkezi olarak tasarladığınız bir yapının ilerleyen zamanlarda nasıl bir sistemin, ne tür bir alternatif eğitimin içinde var olacağını kestirememek gibi. Çünkü iktidar ve egemen ideoloji kendi varlığını her alanda göstermek istiyor. Biçimden ziyade, öngöremediğiniz bir kullanım dili ve içerik, yani yaşamın kendisi her zaman olduğu gibi yapının fiziksel varoluşunun önüne geçiyor, belki geçmeli de… Mimarlık bu nedenle sürprizlere, düş kırıklıklarına çok açık bir alan. Yine de olanı kendi bağlamında değerlendirebilmek çok önemli. Özellikle bu coğrafyada konvansiyonel yapı yapma pratiğinde, zorlukları çok ciddiye almadan, ama çok da göz ardı etmeden bir denge bulmaya çalışıyorum. Küsmemek, güç almak, beslenebilmek ve bir mimar olarak özgürleşmek için başka alanlara da ihtiyacım var.”
Bu alan uzun süredir video ile beraber çeşitli sanat işleri. Emre Arolat’ın daveti ile 2012 yılında gerçekleşen İKSV 1. İstanbul Tasarım Bienali için çektiği “Net 17950” filmi, başkahraman Ali’nin bir hafriyat döküm alanında eşyalar arasındaki hafıza arayışı ve kaydetme halinin 8 dakikalık bir kurgusuydu. Deneysel bir kurguya sahip olan film, kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle yaşanan yıkımlar sonrasındaki kent – bellek ilişkisini konu ediyordu. Film birçok ulusal ve uluslararası festivalde gösterildi, 24. Ankara Film Festivali’nden 4 dalda ödül aldı.
“Ali’nin mekânı müze ile ev arasında tanımsız bir yer. Her noktası tasarlanmamış görünmek üzerine tasarlandı. Kent üzerine düşünme-yazma sürecinden sanat tasarımına, daha sonra da kurgusuna kadar kapsadığı tüm disiplinlerle bu iş de mimarlığın kendisiydi aslında. Hem zaman-mekânı, hem hareketi hem de kurguyu kapsadığı için video söz söyleyebildiğim doğru bir alan gibi geliyor özgürleşmek için.”
2014 Kasım ayından beri, ODA18 ismi ile kurdukları, Asmalımescit Sokak No: 23/18’deki atölyelerinde, ortakları ve dostları mimar İlhan Düz ve İnşaat Mühendisi Oral Doğu ile Atmaca Gayrimenkul için tasarladıkları, Bahçeşehir’de bulunan iki konut yerleşimi üzerinde çalışıyor.
Burak Pekoğlu
Pekoğlu yurtdışında almış olduğu on senelik mimari eğitim ve edindiği tecrübe sonrasında hem yerel hem de küresel ölçekteki birikimlerini bir araya getirmeye çalışarak tekrar İstanbul’da konumlandırdığı merkezde şu an eğitimci ve tasarımcı mimar kimliğiyle çalışmalarını aktif olarak sürdürüyor. Pekoğlu 2012 yılında kurduğu stüdyosu BINAA (Building INnovation Arts Architecture) ile sıra dışı projeleri hayata geçiriyor.
BINAA’nın hedefleri arasında; uluslararası ağını Türkiye’de keşfedilmeye açık potansiyellerle birleştirip Balat’ta kurmakta olduğu tasarım merkezinde yetenekli ve yaratıcı gözleri bir araya getirerek, tecrübe odaklı eğitimle sıra dışı projeleri sorgulamak da var.
Mimarinin artık tükenmeye yüz tuttuğu şehirlerde ruhsuz binalar inşa etmektense, tasarımın ve estetiğin gelişme gösterebileceği bölgelere yönelmenin belki de bölgesel iyileşmelerin sağlanmasına imkân tanıyacağını düşünen Burak Pekoğlu, Bursa’daki “Argül Weave” isimli projesinde temel amacın yerel toplumun ve kültürün geliştirilmesi olduğunu belirtiyor. Ona göre, bir binanın / tasarımın yayılması zincirleme etkiye sahip olabiliyor ve hem o bölgenin yeni kimliğini yansıtıp hem de daha farklı iş kollarının o bölgeye girmesini sağlayabiliyor.
Hakan Deniz Özdemir
Kendisi aynı zamanda bir müzisyen olan genç mimar, üretim süreçleri ve kavramsal bakımdan mimarlığa en yakın duran sanat dalının müzik olabileceğini ve müzikten disiplinler arası bir yöntemle mimarlık üretimleri üzerine birçok ortak nokta çıkarılabileceğini öne sürdüğü tezi ile akademik ortamda sunumlar yaparak olumlu geri dönüşler aldı. Yüksek lisans çalışmaları esnasında “Müzik Kutusu” ismini verdiği “çocuklar için interaktif, mobil müzik panayırı” projesi üzerine çalıştı. 2010 yılında Yahşibey’de Aykut Köksal’ın direktörlüğünü yaptığı Müzik ve Mimarlık Workshop’unda besteci Tolga Zafer Özdemir’in “Mandelbrot Çello” isimli eserinin seslendirileceği müzik mekânının tasarımını besteci ile birlikte yaptı.
2007 yılından bu yana NSMH bünyesinde çalışan Özdemir, mimarlığa bakışını şu şekilde açıklıyor:
“Mimarlık en basit haliyle zamanın, yerin, ihtiyaçların, kuralların, fiziksel gereklerin sunduğu ve belirlediği verileri bir yaşama mekânı haline dönüştürme çabasıdır. Yenilikçilikten öte var olanı ve bugüne kadar var olabilmiş olanı düzgün bir şekilde devam ettirebilmeye daha çok kafa yoruyorum. Bu kadar hızlı değişen bir dünyada var olanı devam ettirebilmenin yenilikçi olmaktan daha zor olduğunu düşünmekteyim.”
Nesime Önel
Önel, 2008 yılı sonunda GAD ekibine dâhil olarak proje lideri olarak görev aldı ve 3 yıldır da firma ortağı olarak çalışıyor.
Önel, mimarlığın salt bir form üretme sürecinden daha fazlasını amaçladığını düşündüğünü ifade ediyor; bir masa tasarlamak ile bir bina tasarlamanın özünde aynı “şey” olmasına rağmen mimarinin “yer” ile olan ilişkisi ve fiziksel olanın niteliğinden öte bulunduğu yere farklı bir değer katması gerektiğine inandığını söylüyor.
Mimariye elindeki malzeme ile ”arazi, çevre, işlev, program, işveren beklentileri, bütçe, vb.” insani fonksiyonları karşılayan en iyi mekânlar yaratma çabası olarak baktığını anlatıyor.
Elif Simge Fettahoğlu
Fettahoğlu, 2010 yılında, yeni kurulan İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dâhilinde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Öncelikli olarak tektonik/yer/bağlam üzerine yoğunlaşan B. Deniz Çalış koordinatörlüğündeki 2. sınıf stüdyolarında ve Prof.Dr. İhsan Bilgin ile Modern İmar Tarihi, B. Deniz Çalış ile İstanbul Peyzajları ve İdil Karababa ile Tarihi Kentlere Keşif: Roma başta olmak üzere kent üzerine eğilen derslerde yer almış – alıyor… Ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İpek Akpınar ile birlikte doktora çalışmasını sürdürüyor.
Akademik çalışmalarının yanında grafik tasarım ve fotoğraf ile uğraşıyor. Sinem Oymak ile birlikte küçük ve orta ölçekli iç mekân projeleri yürütüyor.
Fettahoğlu son zamanlardaki uğraşıları için şunları söylüyor:
“Kenti – İstanbul’u deneyimlemekten, yürümekten, fotoğraflamaktan, haritalamaktan ve incelemekten keyif alıyorum: ‘Rastlantısal kentsel karşılaşmalar’dan ibret alırken rastlantısal olmayan verilerden ve olgulardan örüntüler çıkarmak ve bunları görselleştirmek/arşivlemekle uğraşıyorum. İstanbul, etrafımızda baş döndürücü bir hızla hem dönüşür hem de yayılırken bir nev’i hikâye anlatıcı rolüne talip olmak bu.”
Arif Bıltır
Bıltır, 2006 yılında atölye ekibiyle birlikte kazanılan Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Hizmet Binası proje yarışması sonrasındaki süreçte profesyonelleşme kararı alarak 2007 yılında Emre Torbaoğlu ve Evrim Akcan ile birlikte Atölye Kolektif’i kurdu.
Atölye Kolektif birlikte tasarlama ve birlikte üretme prensiplerine dayalı bir mimarlık oluşumu. Temel yaklaşımı her tasarım konusunu çağdaş mimarlık ilkeleri doğrultusunda sosyal, kültürel ve doğal verileri değerlendiren analitik araştırmalarla ele alarak özgün çözümler üretmeye dayalı. Bu bakış açısı doğrultusunda bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere farklı konular üzerine farklı ölçeklerde projeler üretti. Konut, otel, ofis, restorasyon gibi alışılmış konuların yanı sıra dental klinik, spa, sergi salonu, mezarlık, anıt, tırmanış duvarı, lavanta işleme tesisi gibi ünik konular üzerine çalışma olanağı buldu.
Arif Bıltır kurucu ortağı olduğu Atölye Kolektif’i şu şekilde anlatıyor:
“Mimarlığa bakış açımız, odağımızı kaybetmeden üretmek olarak açıklanabilir. Konu ve ölçek fark etmeksizin, tasarlanmış yapı ya da nesne ve bunu kullana/deneyimleyen insan veya özne arasındaki bağ bu odağın temelini oluşturuyor. Söz konusu dinamiklerin aynı zamanda içinde bulunulan bağlam ile olan etkileşiminin sürekli kılınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için mimar olarak öncelikle eskiz kâğıdındaki her çizginin yeryüzündeki etkisini çok iyi tartmamız, özümsememiz gerekiyor. Belki de boş kaldığı müddetçe daha iyi potansiyelleri olabilecek bir alana etkileri yıllarca sürecek müdahalelerde bulunuyorsunuz. Bu çok büyük bir şans ya da şanssızlık olarak tanımlanabilir. Ancak ne yazık ki, içerisinde bulunduğumuz ortamda bu konudaki hassasiyetin yeterli seviyede olmaması, şanssızlık olarak tanımlanan parçanın büyümesinde önemli rol oynuyor.
‘Gelişmekte’ olan ülkemizde kavramların içinin boşaltıldığını ve odaktan sapılmış olduğunu görüyoruz. Ekonominin lokomotifi haline geldiği iddia edilen inşaat sektöründeki hızlı sirkülasyon, tasarım kalitesinin düşmesine ve doğal çevrenin tahrip olmasına yol açıyor. Tasarım süreci minimize edilirken yeni olan her şey iyi olarak algılanıyor veya çeşitli yayınlar ile özendirilerek iyi olarak algılanması sağlanıyor.
Ürünün en önemli bileşeni olan tasarımın gerektiği değeri almaması belki de ülke toplumunun bilgiden çok nesneye değer biçebiliyor oluşuyla açıklanabilir. Her şey bir an önce inşaata başlamaya, elle tutulur bir nesneye kavuşmaya odaklı ve bu mantık sektörün geneline yayılmış durumda. Giderek artan imaj yoğunluğu içinden seçtiklerini kendisiyle özdeşleştiren kişi profillerinin sorgulamayan ekiplerle çalışması da kötü sonuçlar doğuruyor. Yüksek katlı ikonik yapılarla veya eklektik cepheli binalarla baş başa kalabiliyoruz.
Geldiğimiz nokta yapmaya çalıştığımız mimarlığın bir anlamda toplumun vizyonuyla sınırlı olduğunu gösteriyor. Tüm bu şartlar altında odağımızı kaybetmeden doğru mimarlığı bulmaya ve paylaşmaya çalışıyoruz.”
Bahar Lakerta Elmaslı
Bahar Lakerta Elmaslı, 2. üniversitesi olarak tanımladığı Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri’nde önce stajyer, sonrasında da mimar olarak çalışmaya başladı. 5 yıl boyunca farklı ölçeklerdeki projelerde görev aldı. Ardından Net Mimarlık, ARUP ve Oğuz Cankan Mimarlık’ta otel, konut, ofis, mağaza gibi projelerde proje yürütücülüğü yaptı.
Çalışma hayatı boyunca karşılaştığı, bilgisayar programlarında çizim dertlerinin çözümü ile proje kadar çok ilgilendi. “Daha kolay bir yolu olmalı” düşüncesiyle yola çıktığı CAD ve BIM programlarında çözüm tekniklerinde uzmanlaştı. Bu tip programlara dair arkadaşlarından gelen soruların sık sık tekrarlanması Lakerta’nın kafasında bir ışık yaktı; herkesin bu bilgilere ihtiyacı olduğunu ve hatta bu sorunlarla uğraşmak yerine tasarıma vakit harcamaları gerektiğini düşündü. Bu amaç ile “Zamanı Kısaltan Autocad Güçleri / Revizyon Sever Çizim Teknikleri”ni yayınladığı www.archiputer.com web sitesi ve Autodesk Revit Architetural’ın kullanımına yönelik yazıları için www.archiputerevit.tumblr.com blogunu hazırlamaya başladı. Önceleri etrafındakilerin sorularına yanıt olarak yazılan konular, bir süre sonra çok sayıda takipçinin ilgisi ile gelişti.
Lakerta, Türkiye’de oturmuş bir çizim standardı olmadığını belirtirken ofislerin kendilerine ait bir standart dünyasını oluşturduklarını söylüyor. Ayrıca bu kişisel beğenilerin geçerli bir zemine genellikle oturmadığını gördüğünü de ekliyor.
“Neden çizimlerde hala kesit işareti veya yazı büyüklüğü düşünülüyor? Bu standartlar için vakit harcanmalı mı?” diyor.
Aldığı sorular ve geri bildirimlerden pek çok kişinin halen daha tek tek kapı sayarak metraj hesapladığını, ölçeklere göre farklı yazı, ölçü kullandığını veya seramik kaplamak için saatlerini harcadığını ve tüm bunların aslında çok daha hızlı çözülebildiğinin farkında olmadıklarını belirtiyor.
Mimarlığa bu sayısal ekranın arkasından bakmaya daha fazla vakit harcadığını ve bundan daha fazla zevk aldığını fark edince de firmalara bu konularda danışmanlık yapmaya başladı. Dünyada çizim rutinlerinin, nasıl elle çizmekten CAD ortamına geçiş yaptı ise şimdi de BIM ortamına geçmesinin bir zorunluluk haline geleceğinin, bu konuda da erken davranan ve bu konuda sabırla yatırım yapan firmaların bir adım öne geçeceğini düşünüyor.
Hızlı geri dönüşlerin zaman ve para tasarrufu olduğu bu dönemde kullanıcılara yönelik çözümler, kaliteli çizimler, dünyadaki çizim standartları, döküman yönetimi ve BIM konularında araştırma yapmaya, çizim çözümlerinde Arge çalışmalarına ve bilgilerini sosyal medyada archiputer Twitter hesabından, Archiputer Facebook sayfasından ve Tumblr’da Archiputer ismi ile paylaşımlarına devam ediyor…
Dicle Hökenek
Dicle Hökenek öğrenciliği süresince çeşitli ulusal ve uluslararası proje yarışmalarında ödüller kazandı.
Prof. Roberto Raccanello’nun yönlendirmeleri ile İtalya Udine’de yer alan Cucagna Kalesi’nin çağdaş koruma ilkeleri, kültür varlıklarının belgelenmesi, geleneksel malzemelerin analizleri ve koruma yöntemleri, geleneksel strüktür sistemleri ve sorunları, tarihi yapıların rölöve/restitüsyon/restorasyon/yeniden kullanım projelerinin hazırlanması konularında arkeologlar ile birlikte çalıştı.
2005 – 2011 arasında öğrencisi olduğu Bünyamin Derman ve Dilek Topuz Derman ile uzun yıllar birlikte çalıştı. Büyük ölçekli projelerin tasarım ve koordinasyonunda edindiği deneyimi bir süre rafa kaldırıp kendini var edebileceği farklı ölçeklerde tasarımlar üretmeye yönelmeye karar verdi.
2011’den beri Dicle Hökenek Architecture olarak nitelikli mimari proje ve tasarım hizmeti verme amacıyla kurduğu Karaköy’deki ofisinde; farklı disiplinlerle çözüm ortaklığı yaparak mimari proje üretimlerinin yanı sıra, iç mimari ve ürün tasarımları da yapıyor. Gelişime açık deneysel yaklaşımıyla kendini sürekli olarak yenilemeyi ve çağdaş bir dilde tasarım çözümleri üretmeyi hedeflediğini söylüyor. Özellikle doğal malzemelerin iç mekân tasarımlarında modern kullanımları ile ilgili farklı denemeler yapıyor.
Abdurrahman Çekim
2009 yılından bu yana Sevilay Uğur Çekim ile birlikte kurdukları Baraka Mimarlık’ta çalışmalarını sürdürmekte. Baraka Mimarlık 5 yıllık kısacık geçmişinde çok sayıda projeye imza attı: Maxx Royal Kemer, Acıbadem Pollenium Konutları, Aziz Mamhmud Hudayi Külliyesi, Suryapı Vitrin İstanbul, Burhaniye Okul Projesi, Taşdelen Pekar Konutları, Antepia Havuz Projesi, Baraka Ümraniye Konutları, Sinpaş Kâğıthane Projesi, Etna Turkuaz Konut Projesi, City Ambiance Konut Projesi, Sofistanbul Konut Projesi, Sinpaş Liva Turkuaz Konut Projesi, Çekmeköy İş Merkezi, Çorum Ticaret ve Sanayi Odası, Mazar-ı Sherıf Greencity Yerleşkesi, Sinpaş İşmodern, HC Evi, Libadiye Ofis Projesi, Mazar-ı Sherıf Mescit, Yenidoğan Kültür Merkezi, Esatpaşa Konut Projesi, İsviçre’de Çatı Katı, Çengelköy Villa Projesi, Hacı Bayram Veli Cami, Abdesthane Cephe Tasarımı, Iceberg Çok İşlevli Yapı Kompleksi ve İstanbul – 2010.