İnsanlar varoluşlarında mevcut yapı malzemelerini kullanarak korunaklar yaptılar. Doğanın o dönemlerde sunduğu yapı malzemesi AĞAÇ, TOPRAK VE TAŞ idi.
İnsanoğlu bu 3 temel malzemeyi kullanarak yaşamayı öğrendi. Ağacın yumuşak olması ve kolay biçimlendirilmesi nedeniyle tercih edildi. Ancak ağacın yumuşak oluşu dış atmosferik koşullara karşı dayanıksız olması, dışarıdan gelen saldırılara karşı hafif bir malzeme olduğu ortaya çıktı. Ağacın bulunmadığı yörelerde insanoğlu akıllıca bir buluşla toprağı (çamur) kullandı. Çeşitli kalıplar kullanarak çamura biçim verdiler ve muhtelif yapılar ürettiler.
Taş ise evrende sonsuzluğu arayanların malzemesi olmuştur. Taşın üretimi ağaç ve toprağa göre zor olmakla birlikte dış saldırılara, yangınlara karşı dayanıklı bir malzeme olmuştur. Çağlardan beri günümüze ulaşan yapıların taştan yapıldıkları görülmüştür. Kaleler, şatolar, saraylar, surlar ve diğer önemli yapılar taştan yapılmıştır.
Doğal taşlar, tarihsel süreçten bugüne kadar yapının en temel öğelerinden biridir. Yapının temelinden duvarına döşemesinden kaplamasına hatta yer yer çatısında bile taş kullanılmaktadır. En önemli ayrıntısı ise bu kullanımın insanlık tarihindeki ilk yapılarda bile olmasıdır.
Böylesine tarihsel geçmişi olan doğal taşlar günümüzde yapının en temel elemanlarından biri olma özelliğini halen sürdürmektedir.
Gelişen teknoloji ile ortaya çıkan beton çelik gibi yapı birimleri taşların yerini almış sayılmaz. Herkesin hayallerinde mutlaka doğal bir taş ev mutlaka vardır. Bu yazıda esasen belirtmek istediğim konu taş yapılar ve bu yapılardan oluşan ülkemiz kentleridir.
Kentin kendi içinde birçok tanımı vardır. Buradaki kent kavramı insanların beraber yaşadığı ortak kullanım alanlarının olduğu, farklı yapılardan oluşan birimlerdir. Kentlerin mutlak suretle bir kimliği vardır. Eski kentlerde ya da gittiğimiz bir kentin ilk oluşum yerine yani geleneksel merkezine bakar bakmaz bu kimliği his ederiz. Gerçi günümüz şartlarında, özelikle ülkemizde tüm kentlerin gelişme yerleri birbirine benzemekte ve kentsel kimliği görememekteyiz. Kentin girişindeki tabelayı okumasak hangi kente olduğumuzu anlamak pek mümkün olamayabiliyor. Ne tuhaf ki Karadeniz Bölgesi’ndeki yapıların aynısını Güneydoğu Anadolu’nun herhangi bir kentinde de görüyoruz.
Ülkemizin her bir yerinde farklı özellikte doğal taşlar mevcuttur. Bir yerleşim yerine gittiğinizde eski taş yapılara baktığınızda o yerleşim yerindeki taşlarla ilgili hemen görsel anlamda bilgi edinmiş olursunuz. Taşın rengi ilk etapta kendini gösterir. Baktığınız yapıdaki taşın durumu sağlamlığı hakkında da bilgi verir. Bu çerçevede ülkemizdeki bazı kentlerin taş yapılarını kendi içinde aşağıdaki gibi özetlemekte ve bu yapıları tekrar hatırlamakta yarar vardır.
İSTANBUL
İstanbul’un ana yapı malzemesi Küfeki taşı ve Marmara mermeridir. Bizans ve Osmanlı döneminde traverten oluşumlu Küfeki taşı yoğun olarak kullanılmıştır.
Mimar Sinan Küfeki taşını bütün eserlerinde kullanmıştır. Marmara adasından çıkarılan Marmara mermeri, sütun döşeme kaplama ve çeşitli detaylarda kullanılan bu malzeme büyük eserlerin aranılan malzemesi olmuştur.
İstanbul da birçok tarihi eserde doğal taş kullanılmıştır: Ayasofya, Bayezid Cami, Sultan Ahmet Cami, Yerebatan Sarnıcı, Süleymaniye Cami, Fatih Cami, Kariye Müzesi, Dolmabahçe Sarayı, Haydarpaşa Garı.
İstanbul Surları, sur kapıları olan Belgradkapı, Silivri Kapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Topkapı, Meslevi Kapı, Yedikule kapı gibi birçok kapıda yine malzeme olarak taşı görebilmekteyiz. İstanbul kentinde önemli yeri olan Sultanahmet Meydanı, Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun, Alman Çeşmesi, Beyazit Meydanı ve Çemberli taş ilk akla gelen örneklerdendir.
ANKARA
Ankara taşı olarak da anılan Sndezit ve Andezit tüfleri (gözenekli) sertliği, renk olarak pembe oluşu,gözenekli olmasından ötürü ısı ve ses yalıtımına uygun olması Mimarlarca aranılan doğal bir yapı malzemesi olmuştur.Cila tutmaması nedeniyle özellikle dış mekânlarda, merdiven basamaklarında,döşemelerde, istinat duvarlarında,havuz kenarındaki döşemelerde,bordür olarak,pencere söveleri yağmur olukları ve denizlik olarak birçok kullanım alanına sahiptir. Ancak, Ankara Andezitlerinin bazı seviyelerinde volkanik faaliyet esnasında oluşan pirit
(Demir sülfat) mineralizasyonu kolayca altere olmasını oluşturmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında binaların dekorasyonlarında kullanılan kayaçlarda, renk-desen zaman zaman farklılıklar gözlenmektedir. Andezit için;
‘’Ankara’nın taşına bak,
Gözlerimin yaşına bak’’
diye türküler yazılmıştır. Andezitin pembe oluşu kullanıldığı alanlara sıcak bir görünüm vermektedir.
Andezit tarihsel yapılarda kullanıldığı gibi, Cumhuriyet döneminde; Sümerbank, İş Bankası, İller Bankası, Ziraat Bankası gibi yapılarda kullanılmıştır. Günümüzde kentsel alanlarda kamu kuruluşlarının kullandığı bir malzemedir.Gölbaşı ilçesi Örencik, Yurtbey, Yaylabağ köylerinde Andezit ocakları bulunmaktadır.
• Augustus Tapınağı
• Ankara Roma Hamamı
• Ankara Kalesi
• T.B.M.M. Binası
• Ankara Garı
Ankara denilince Anıtkabir’i de unutmamak gerek. Anıtkabiri ziyaret edenler bilir ülkenin her yerinden gelen farklı taşlarla donatılmıştır. Anadolu’dan gelen bu taşlar yapı içinde uyumla kendini gösterir.
DİYARBAKIR
Diyarbakır ile Şanlıurfa arasında bulunan volkanik bir kütle olan Karacadağ’ın oluşturduğu Bazalt, ana yapı taşını oluşturmuştur.Sert taşlar grubuna giren bu yapıtaşının ocakların yakın oluşu ve dayanıklı olması tercih sebebi olmuştur.
Diyarbakır’a eski kent dokusuna (Suriçi) girer girmez evlerin siyah bazalttan yapıldığını fark ederiz. Sokakların yer döşemesi bile bazaltındır. En az 500 yıllık geçmişi olan sokaklarda bazalt döşemesi hâlen kullanılmaktadır.
Sert bir kayaç olması nedeniyle, yıpranmadan, bozulmadan yapıların günümüze kadar gelmesi sağlanmıştır.Siyah renginden ötürü halk arasında karataş olarak da anılmaktadır.Ayrıca halk arasında gözenekli taşa “dişi” gözeneksiz olana “erkek” de denilmektedir. Dokusunun gözenekli olması ses ve ısı yalıtımı içinde uygun bir yapı taşı olmuştur.Egemen yapıtaşı bazalttır. Diyarbakır Hani ve çermik ilçelerinden çıkan bej rengindeki doğal taşlarda Diyarbakır beji olarak literatürlere geçmiştir. Kentin önemli taş yapıları şunlardır:
• Ulu Cami
• Diyarbakır Kalesi (Surları)
• Zinciriye Medresesi
• Mesudiye Medresesi
• Deliler Hanı
• Hasan Paşa Hanı
• Meryem Ana Kilisesi
• Saint George (Kara Papaz) Kilisesi
• Hz. Süleyman (Nasıriye) Cami
• Virantepe ve Artuklu Sarayı
• Nebi (Peygamber) Cami
• Şeyh Mutahhar Cami (Dört Ayaklı Minare)
• Diyarbakır Mar (Aziz) Petyun Kilisesi
• Cahit Sıtkı Tarancı Evi
MARDİN
Kentin yapıtaşı geleneksel kireçtaşıdır. Kireçtaşı kalker tarih öncesi çağlardan beri kullanılan bir kayaçtır. Taş devrinde ilkel insanların, silahları kireçtaşından yaptığına dair ele geçen örnekler vardır. Zamanla kireçtaşının yakılıp ve üzerine su dökülmek suretiyle kireç elde edilmiştir. Bu yapıtaşının ocaklardan çıkarılışı esnasında rengi beyazdır.Atmosfer koşulları altında süreç içerisinde açık bal veya başak rengine dönüşmektedir.Taşın sertliğinin 2.5-3 olmasına karşın tektonik olaylardan fazla etkilenmemiştir.Taş gözeneksiz olup,kompaktdır.
Ocaktan çıkışının yumuşak olması nedeniyle, işlemeciliğe, oymacılığa elverişlidir. Özellikle Süryani ustaların kuyumculukta uyguladıkları (Telkari) bezemelerini taşa da yansıtmaları,görülmeye değer bir güzellik oluşturmaktadır. Ayrıca taşın ısı ve ses yalıtımına uygun oluşu da tercih nedeni olmuştur.
Mardin’de pencere, kapı, dolaplar dışında yörenin taşı kullanılmıştır.Kentin yapıları, kiliseler, camiler, çan kuleleri, minareler, medreseler, avlulu eyvan evlerin yapıtaşı, ‘’Mardin taşı” denilen kalkerdir.
Beyaz rengin ağırlıkta olduğu bu yapıtaşı, görsel anlamda temizliği, iç huzuru ve bulunduğu coğrafyada, çağlar ötesinden gelen bir derinliğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Özellikle günümüzün aydınlatma teknikleri kullanıldığında,geceleri görsel anlamda görkemli bir görüntü ortaya çıkmaktadır.
Beyaz gelinlik giymiş bir kent görüntüsü veren Mardin, çağlar ötesinden geldiğini adeta haykırmaktadır.
• Kale
• Kırklar Kilisesi
• Zinciriye Medresesi
• Ulu Cami
• Deyrulzafaran Kilisesi
• Kasımiye Medresesi
• Mortşmuni Kilisesi
ŞANLIURFA
Doğal kireçtaşları kolay kesilip şekillendirilmesi, gereken motiflerin yapılması bağlamında,aranılan bir yapıtaşıdır. Şanlıurfa’daki bütün tarihi yapılar bu taştan (Kalker) yapılmıştır.Kentin 17 km kuzeydoğusunda bulunan ve M.Ö. 12.000 yıllara uzanan Göbekli Tepe tapınaklarını oluşturan anıttaşlar da kireçtaşından yapılmıştır.
Mardin taşına kıyasla Şanlıurfa taşı biraz gözeneklidir.Mardin taşı zamanla bal rengini almaktadır. Urfa kireçtaşı çoğunlukla beyaz renktedir. Gözenekli olmasından ötürü ses ve ısı yalıtımına uygundur.
Halk arasında bu yapıtaşı ‘’Havara, Urfa, Nahit’’ taşı olarak da adlandırılmaktadır.Bölgeye yayılmış çok sayıda antik taş ocakları bulunmaktadır.
Yer altı ocakçılığı şeklinde açılan bu ocakların içerisinde galeriler, tüneller açılmış ve günümüz koşullarına benzer yöntemlerle taş çıkarılmıştır. Orta bölgelerde dilmeler bırakılarak yüzey ağırlığı taşıttırılmıştır.Böylelikle araziye dıştan bakıldığında doğal yüzeyin bozulmasına rastlanmamaktadır.
• Halilü’r- Rahman Cami
• Ulu Cami
• Fırfırlı Cami
• Kale
• Göbekli Tepe
KAYNAKÇA
Topal, H. (2012) Kentler ve Taşlar 1. Mimarlık Vakfı İktisadi İşletmesi.