Taş, doğallığı, dayanıklılığı ve kalıcılığı sayesinde insanoğlunun varoluşundan bu yana yaşamının bir parçası oldu. Barınma gereksinimini karşılayan en önemli malzeme özelliğini de yakın geçmişe kadar korudu. Doğal felaketlerle ya da insan eliyle tahrip edilmediği sürece binlerce yıl ayakta kalabilen taş yapılar, uygarlıkların yeni nesillere taşınmasında ve insanlık tarihinin gelişiminin anlaşılmasında da çok önemli rol oynadı. Bu nedenle tarih boyunca isimlerini ölümsüzleştirmek isteyen mimarlar ve heykeltıraşlar eserlerini çoğunlukla doğal taşlardan yapmayı tercih ettiler.
Doğal taş, 1800’lü yıllara kadar çoğunlukla masif, strüktürel eleman olarak kullanıldı. Bu tarihten itibaren de tüm dünyada başlayan endüstri devriminin etkisiyle bu özelliğini yitirip, daha çok kaplama malzemesi olarak kullanılmaya başlandı. Son yıllarda özellikle çevrecilik bilincinin gelişmesi ve doğaya geri dönüşün başlamasıyla sağlıklı, ekolojik, ısı konforu sağlayan ve estetik nitelikleri nedeniyle doğal taş çeşitleri yeniden hatırlandı ancak geçen yüzyıllarla kıyaslandığında hala modern mimaride layık olduğu yere ulaşamadı.
Geçmişten günümüze yapı malzemesi olarak taş çok çeşitli formlarda uygulanmıştır. Erken dönemde kayaların oyulmasıyla doğrudan barınma fonksiyonuna hizmet eden taş, geçen süre içerisinde gelişip, dönüştürür. Taşın kullanım alanlarını temel olarak taşıyıcı malzeme, kaplama malzemesi, süsleme malzemesi ve agrega olarak sınıflandırmak mümkündür. Taşıyıcı malzeme olarak taş; yığma yapım sisteminde taşıyıcı duvarın kendisini oluşturabildiği gibi, taşıyıcı bir yapı elemanı olarak da (sütun, lento, arşitrav vb.) kullanılır. Taş; taşıyıcı malzeme olması halinde moloz taş, kaba yonu taş, ince yonu taş ve kesme taş olmak üzere işlenmişlik derecelerine göre farklı formlarda taşıyıcılık görevini yerine getirir.
Yapı teknolojisinin gelişimiyle birlikte doğal taş, kaplama malzemesi olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Kaplama malzemesi olarak kullanılan taş, taşıyıcı olarak kullanıldığı uygulamalardan daha özenli şekilde hazırlanır. Taş bu yönüyle yalnızca duvarlarda değil, aynı zamanda zeminlerde de kullanılan iyi bir kaplama malzemesidir.
Günümüzde bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanların yaşam standartları da değişti. Bilinçlenme ve çevreye duyarlılığının artması, doğal ortamlarda yaşama arzusunu oluşturdu. Böylece mimaride iç ve dış mekanlarda doğal taşın kullanımı yaygınlaştı.
Günümüze gelindiğinde ise ekolojik problemlerin ortaya çıkışıyla beraber yapılarda sürdürülebilir malzemeler ön plana çıkmaya başladı. Doğal taşlar da ekolojik dengeyle uyumlu, sürdürülebilir ve insan sağlığı açısından da tercih edilir olduğu için önem kazandı. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde, geri dönüşüm sırasında doğaya ve insan sağlığına zararlı olabilecek yapay malzemelerin kullanımı yerine daha sağlıklı ve zararsız olan doğal yapı taşlarının inşaat amaçlı kullanımı tercih edilmektedir.
Modern mimarlığın ve yirminci yüzyılın önde gelen mimarlarından Frank Lloyd Wright, “Mimarlık, malzemenin doğasındadır” demiştir. Wright, her malzemenin kendine has bir doğası olduğunu, tasarımcının malzemeye biçim dayatmaması gerektiğini, eğer gerçek bir ustaysa o malzemeyi kendi doğasına uygun biçimlere kavuşturacağını savunmuştur. “Taşı taş gibi, ahşabı ahşap gibi göstermek” ilkesi Wright`ın malzeme konusundaki temel teorisini oluşturmuştur. Bu bakış açısından yola çıkarak, günümüzde mimarların neden başka bir şeye öykünmeden kendi doğasını yansıtan doğal taş gibi malzemeleri tercih etme eğiliminde olduklarını anlamak hiç de zor değildir.
Anadolu Mimari Kültüründe Taşın Önemi
Taş, insanoğlunun mağaralarda yaşadığı en ilkel dönemlerinden itibaren sahip olduğu diliyle güvenin ve gücün simgesi oldu; gerek Anadolu`da gerekse tüm dünyada geçmiş medeniyetlerin dilini gelecek kuşaklara aktaran birincil kaynak görevini üstlendi. Anadolu insanı, her dönemde taşın niteliklerinin farkında oldu, taşla ilgili deneyimlerini geleneğe dönüştürdü ve o yere özgü en doğru çözümü üretti. Bu üretim, dönemin estetik anlayışının da katılmasıyla zenginlik kazandı. Bu zenginlik yapı taşı olarak da yüzey kaplaması olarak da farklı biçimlerde kullanılarak kent estetiğini yarattı, tarihsel süreç içinde kent kimliğinin oluşmasında önemli rol oynadı. Bu süreç içerisinde taş, geçirdiği evrimle tarihin izlerinin günümüze aktarılmasında birincil kaynak oldu.
Anadolu’da taş kullanımı aynı zamanda kültürlerarası etkileşimin izlerini de taşır. Nüfus hareketleri ve etnografik veriler incelendiğinde taş yapı yapma kültürünün Anadolu gibi çok kültürlü bir coğrafyada toplumsal ilişkileri de açıkladığı görülür. Anadolu Selçuklu medeniyetinde de taş gerek beden duvarlarında gerekse tonozlarda farklı tekniklerle uygulanmıştır. Üç temel formda (moloz taş, kaba yonu, kesme taş) karşımıza çıkan taşın bu tekniklerden hangisinin uygulanarak kullanıldığı banisinin kim olduğuyla doğrudan ilişkili olup, bu dönemde taş güç ve zenginliğin göstergesi olmuştur.
Selçuklu dönemine ait anıtsal görünüşteki yapılardan en önemlilerinden biri yapımına 1228 yılında başlanan Sivas Divriği Ulu Cami`dir (Resim 1). Batıda yer alan taç kapısı hayranlık uyandıran farklı desenlerle işlenmiştir. Taş işçiliğinin sınırlarını zorlayan bu kapı “Tekstil Kapı” olarak da adlandırılmaktadır. Yapının asıl giriş kapısını oluşturan kuzey kapısı, üzerindeki süslemelerle adeta açık hava heykeli görünümündedir. Yapıyı diğer taş işlemeli yapılardan ayıran temel özelliklerinden biri de “taş içinde taş” işçiliğinin uygulanmış olmasıdır. Cami ülkemizdeki UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan yapılardan biridir.
Resim 1. Sivas Divriği Ulu Camii taş işçiliğinin eşsiz örneklerini sunan anıtsal bir yapıdır.
Image 1. Sivas Divriği Great Mosque is a monumental building that presents unique examples of stonework.
Anadolu topraklarında Selçuklulardan günümüze farklı dönemlerde, etkilenmelerin de etkisiyle cephede bezeme yapılagelmiştir. Selçuklularda bezeme yapısal kuruluşa uymuş, taç kapı, niş, pencere, duvar sınırları, taç kemer gibi mimarinin tanımladığı çerçeveleri vurgulamıştır. 1229 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılmış olan Aksaray Sultan Han da (Resim 2) Divriği Ulu Camii`nde olduğu gibi bezemelerin ön planda olduğu taş yapılardan biridir. Kendine özgü geometri ve teknolojisiyle özel bir detay olan mukarnas, kullanıldığı yere göre örtü, geçiş bölümü, silme ve çerçeve olarak taçlandırma amacıyla uygulanmıştır.
Resim 2. Aksaray Sultan Han, Selçuklulardan günümüze kalan taş yapılardan biri.
Image 2. Aksaray Sultan Han is one of the stone structures that have survived from the Seljuks.
Gelenekselden Moderniteye Türk Mimarlığında Doğal Taşın Kullanımı
Erken Osmanlı döneminde 1396-1400 yıllarında Bursa`da inşa edilen Sultan Yıldırım Bayezit tarafından yaptırılan Ulu Camii, kesme taşın ustalıkla kullanıldığı önemli yapılardan biridir (Resim 3). Dikdörtgen planlı ve üç büyük giriş kapısı olan çok kubbeli camilerin en büyük ve en anıtsal örneği olan camide 12 kare ayak ve kesme taştan yapılmış kalın beden duvarlarına oturan 20 kubbe bulunmaktadır. Klasik dönem Osmanlı mimarisinde Mimar Sinan`ın “ustalık eseri” olarak tanımladığı ve 1569-1575’te Sultan II. Selim için Edirne’de inşa edilen Selimiye Camii`nde taşın mükemmel bir işçilik ve deha ile uygulanması, Osmanlı İmparatorluğu`nun politik gücünü dini yapıda somutlaşan örneğini oluşturmaktadır (Resim 4). Aynı adla bilinen külliye içinde yer alan yapı, sekiz ayaklı bir destek sisteminin taşıdığı ve merkezi kubbeyi öne çıkaran tasarımı, bu özelliğin bina içi ve dışından aynı güçte ifade edilmesi ve tek merkezliliğin dört köşeye yerleştirilen minarelerle güçlendirilmesi gibi çarpıcı mükemmelliği ve mutlak simetrisiyle, Osmanlı mimarlığı kadar, taş işçiliğinde kubbeli yapı geleneğinin de vardığı en yüksek aşama saymak mümkündür.
Resim 3. Erken Osmanlı döneminde Bursa`da inşa edilen Ulu Camii kesme taşın ustalıkla kullanıldığı önemli yapılardan biri.
Image 3. The Great Mosque, built in Bursa during the early Ottoman period, is one of the important structures where cut stone is used expertly.
Resim 4. Mimar Sinan tarafından Edirne’de inşa edilen Selimiye Camii, taşın mükemmel bir işçilik ve deha ile uygulanmasının en iyi örneklerinden biri.
Image 4. Selimiye Mosque, built by Mimar Sinan in Edirne, is one of the best examples of the application of stone with perfect craftsmanship and genius.
Sanat ve kültür alanında “klasik sonrası” olarak değerlendirilen 17.yüzyıl, aynı zamanda Batı dünyası ile yapılan ticari antlaşmaları, yüzyılın son çeyreğinde kültürel ilişkilerin izlediği bir dönemdir. Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı Devleti uzun bir durgunluk döneminden sonra 18. yüzyıla doğru siyasi ve askeri gücünü yitirir. Art arda gelen askeri yenilgiler ve toprak kayıpları üzerine Osmanlı, mecburen Batı’ya yönelir. Avrupa’nın önlenemez yükselişine karşı bir ilgi uyanır, gelişmeler izlenmeye çalışılır. Diğer taraftan Lale Devri’nde taş, kentte bir dekor elemanı olarak varlığını diğer yapılarla birlikte çeşmelerde de sürdürmüştür. III. Ahmed’in annesi Emetullah Gülnuş Sultan’ın Üsküdar’daki çeşmesi, minyatür bir Anadolu taç kapısı görünümü ile bu döneme ilişkin önemli bir örnek oluşturmaktadır (Resim 5).
Resim 5. III. Ahmed’in annesi Emetullah Gülnuş Sultan’ın Üsküdar’daki çeşmesi.
Image 5. III. The fountain of Ahmed the III’s mother, Emetullah Gülnuş Sultan, in Üsküdar.
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti`nin ilanı ile birlikte mimarlık anlayışında milliyetçilik akımı ön plana çıkmış ve bu akıma Birinci Ulusal Mimarlık Akımı adı verilmiştir. Modern formların varlık nedeni olduğu iddia edilen yeni sınai yapı üretimi yöntemleri (inşaat malzemelerinin prefabrikasyonu ve seri üretimi, beton, çelik, cam ve yeni sentetik malzemeler gibi bileşenler), erken Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde hemen hiç bulunmadığı için düz çatı çözümleri, inşaat sanayiinin durumu, ileri yalıtma tekniklerinin olmayışı gibi nedenlerle ve iklim koşulları göz önünde bulundurularak uygulanamamıştır. Yaygın inşaat tarzının hala tuğla ya da taştan yapılan geleneksel taşıyıcı inşaatla sınırlı olduğu bir zamanda, büyük açıklıklar ve geniş konsollar da “rasyonel” çözümler olarak görülmemiştir.
Bu dönemde Selçuklu ve Osmanlı’da uygulanmış farklı biçimlerdeki kemerler gibi yapı elemanları yeni bir düzen çerçevesinde ele alınmış, mimarlar Osmanlı ve Selçuklu formlarından uzaklaşamamışlardır. Geleneksel Osmanlı mimarlığının yapı öğeleri ve yüzeysel bezeme türlerinden görsel etkiyi oluşturmak için yararlanılmıştır. Mimarlık bezemesi, ulusal bilinci oluşturmak için başlıca araç olarak kullanılmış, yapı öğeleri de bezeme amaçlı değerlendirilmiştir. Bu nedenle bu yapılarda taş bezeme kendini yoğunlukla göstermektedir. Batının neo-klasik etkilerini 1. Milli Mimarlık akımı üslubuyla birleştiren simetrik kitleli Ziraat Bankası, Osmanlı Bankası, İş Bankası ve Tekel Baş Müdürlüğü (Resim 6) gibi yapılar cephe dekorasyonlarında toplanan bezemelerinin yoğunluğu ve çeşitliliği ile göze çarpmaktadırlar. Sirkeci Büyük Postane Binası (1909), Eyüp, Reşadiye Mektebi (1911), Eminönü 4.Vakıf Hanı (1916–1926), Ankara Gazi Muallim Mektebi (1927–1930), II. TBMM Binası (1923–24), Ankara Çankaya Gazi Köşkü (1924) bu dönemde taşın melez bir şekilde kullanıldığı diğer binalardır (Resim 7).
Resim 6. Eski Tekel Baş Müdürlük Binası, 1. Milli Mimarlık akımı üslubuyla biçimlenen taş bezemenin yoğun kullanıldığı binalardan biri.
Image 6. The old Tekel Headquarters Building is one of the buildings where stone decoration shaped in the style of the 1st National Architecture movement is heavily used.
Resim 7. Taşın melez bir şekilde kullanıldığı II. TBMM Binası (1923-24) 1. Milli Mimarlık akımının ürünü.
Image 7. Second Parliament Building (1923-24) in which stone was used in a hybrid way 1. The product of the National Architecture movement.
1938-1950 yılları arasında ise; ilk dönemlerinde “Milli Mimari”, ilerleyen zaman içerisinde “II. Ulusal Mimarlık” adını alan akım etkisini göstermiştir. Ulusal değerleri ön plana çıkarmayı hedef alan ve buna paralel olarak bu zamana kadar hakim olan Batı kökenli mimarların anlayışına zıt olarak ulusal mimari öğelerin yoğunlukla kullanılmaya başlandığı bir dönemdir. Bu akımda yerel malzeme ve biçimlere dayanan bir mimarlık amaçlanmıştır. Türkiye’de modernist mimarinin eleştirisinde benzer uygulamaların kullanılması, ulusal sanatın eski olgun haline getirilmesi ve mimarlık alanında gözlenen başıboşluğa bir son verilmesi bu bağlamda Avrupa’dan gelişigüzel alınan uygulamalar yerine ulusun kendine özgü mimari anlayışının oluşturulması amaçlanmıştır (Balamir, 2013). İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi (1942-1943), Zeyrek Sosyal Sigortalar Kurumu (1962-1964), Bursa Vali Konağı (1946), Anıtkabir, Çanakkale Zafer Anıtı (1946-1960) bu dönemin önemli yapılarından olmuştur. Bu yapılardaki ortak özellik taşın artık milli görüş altında, Osmanlı`nın izlerinden arınmış yapıların ana malzemesi olarak kullanılmış olmasıdır (Resim 8).
Resim 8. Anıtkabir taşın ana malzeme olarak kullanıldığı II. Ulusal Mimarlık akımı örneklerinden biri.
Image 8. Anıtkabir is one of the examples of the National Architecture movement in terms of stone use as the main material.
1960 öncesi Türk mimarlığında kendini gösteren geleneksellik ile modernite arasındaki iki yönlü kimlik arayışı, 1960 sonrası Türkiye’deki siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarda, kurumlarda, dış dünya ile ilişkilerde yeni durumların ortaya çıkmasıyla yeni boyutlar kazanarak çok yönlü arayışlara yönelmiş, mimari üslup karmaşalarıyla kendini gösteren bir ortam oluşmuştur. Tüm mimari arayışlara karşın, teknik ve ekonomik koşullar rasyonel tasarımları zorunlu kılmış, dünyada süre giden birçok mimari akım ülkemizde genellikle rasyonalizm çerçevesi içinde izlenmiştir. Türkiye’de gelişen mimarlık da özellikle 1980’lerden sonra, Batı’daki anlayışa paralel bir gelişme göstermiştir.
Turgut Cansever tarafından tasarlanan Bodrum`daki Demir Tatil Köyü farklı renklerdeki taşların ahşap ve beton gibi iki farklı malzeme ile bir arada kullanılarak doğal doku içinde konumlandırıldığı başarılı bir örnektir (Resim 9). Yapı 1992 yılında Aga Khan Mimarlık Ödülü`ne layık görülmüştür.
Resim 9. 1992 yılında Aga Khan Mimarlık Ödülü’ne layık görülen Turgut Cansever tasarımı Demir Tatil Köyü.
Image 9. Demir Holiday Village, designed by Turgut Cansever, who was awarded the Aga Khan Architecture Award in 1992.
Diğer taraftan taş günümüzde de birçok modern yapının da dili olmaya devam etmektedir. Atatürk’ün vasiyet gelirleriyle yapılmış olan ve Aga Khan Mimarlık Ödülü`ne sahip olan Türk Tarih Kurumu Binası (1963-1966), 1995 yılında Aga Khan Mimarlık Ödülü`ne layık görülen TBMM Camii Kompleksi (1989), Dünya Mimarlık Festivali’nde Dini Yapılar Kategorisi’nde birincilik ödülünü kazanan Sancaklar Camii (2011-2013), Ora Tatil Köyü, Aga Khan Mimarlık Ödüllü Akdeniz Üniversitesi Olbia Çarşısı taşın kullanıldığı yakın dönemdeki başarılı örneklerden bazılarıdır (Resim 10).
Resim 10. Çinici Mimarlık tasarımı TBMM Camii Kompleksi, doğal taşın kullanıldığı çağdaş Türk mimarisi örneklerinden biri.
Image 10. The TBMM Mosque Complex, designed by Çinici Architects, is one of the examples of contemporary Turkish architecture in which natural stone is used.
Kaynaklar:
Asatekin, G. N. (2011) Gelenekselden Günümüze Kent Mimarlığında Taş: Süreklilik ve Aykırılık. V. Uluslararası Mimarlık ve Taş Sempozyumu, Mimarlar Odası Antalya Şubesi, Antalya.
Aydın, D. (2004) Bina Bezeme Malzemelerinin Uygulamadaki Konumu ve Yitirilen Görsel Kalite. 2. Ulusal Yapı Malzemesi Kongresi ve Sergisi Bildiriler Kitabı, YapKat, İstanbul.
Balamir, A. (2013) Mimarlık ve Kimlik Temrinleri I: Türkiye’de Modern Yapı Kültürünün Bir Profili, Mimarlık Dergisi, 313.
Bozdoğan, S. (2002) Modernizm ve Ulusun İnşası, Metis Yayınları, İstanbul.
Burat, E. Ş. (2012) “Taşı Taş Gibi, Ahşabı Ahşap Gibi Göstermek”: Frank Lloyd Wright’ın Malzeme Teorisi, METU JFA, 1, 321.
Erbaş, İ. (2011) Mimariye Can Veren Taş. V. Uluslararası Tas Sempozyumu, Geleneksel ve Modern Mimaride Taş ve Kent, Antalya.
Gündüz Küskü, S. (2014) Osmanlı Beyliği Mimarisinde Anadolu Selçuklu Geleneği, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Ögel, S. (2002) Anadolu Selçuklu Mimarisinde Taş Süsleme, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Doğan Kuban, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Sözen, M. (1996) Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.
Wright, F. L. (1975) In the Cause of Architecture, Architectural Record Books, New York.