Ülkü Karaburçak, Mimar
Pek çok farklı ölçekte ve tipolojide rafine detay seviyesine kadar inen tasarım anlayışı sayesinde ulusal ve uluslararası ölçekte pek çok ödüle layık görülen İpek Baycan Magriso, Slash Architects kurucu ortaklığı ile geliştirdiği çeşitli projelerin ardından, 2021 yılından itibaren kendi pratiğini sürdürüyor. Tasarımı koşullarını, alışılagelmiş sistemleri ve çevreyi iyileştirmek için bir araç olarak gören İpek Baycan Architects koşulları yeniden yazmayı ve yapılı çevreyi iyi yönde değiştirmeyi hedefleyen bir mimarlık kolektifi. Tasarım düşüncesinin bağlamdan beslenerek çevreyi değiştirme gücünün her ölçekteki işe yansıması gerektiğini düşünen, tasarımın bir lüksten öte bir hak olduğuna ve ulaşılabilir olması gerektiğine inanan İpek Baycan Magriso ile güncel işlerini ve doğal taş malzemeyle ilgili düşüncelerini konuştuk.
Yolunuza bu senenin
başından itibaren İpek Baycan Architects olarak devam etme kararı aldınız. Bu
kararla mesleki kariyeriniz ne yönde biçim değiştirdi?
İBM:
İpek Baycan Architects’in ortaya çıkma süreci biraz da pratik hayattaki iş
yapma deneyimlerinin verdiği geri bildirim ile ortaya çıktı. 2014’ten bu yana
genç bir mimar olarak mimarlık pratiğimi oluşturma şansım oldu ki atadan kalma
bir altyapı olmadığı için, kendi yolumu kendim çizdim. Bu yolda çok farklı iş
yapma biçimleri deneyimledim ancak; bir tasarımcı mimar olarak temel
değerlerini kaybetmeden ve kendi katma değerini her seferinde farklı düşünce
biçimlerini ortaya koyarak mimarlık pratiğine entegre etmenin benim için önemli
olduğunu gördüm. Biraz açacak olursam; bağlam, konu ve kullanıcı üçlü
kombinasyonu her projenin doğasına göre farklılık gösterir. Tam da bu noktada
mimari düşünce biçimini devreye sokup alışılagelmişin dışında ya da üzerine
çalışılan konu özelinde bir çözüm üretmek yaptığım işin temel konusu olmaya
devam etsin istedim, kendi firmamı daha orta ölçekli bir kuruluma
kavuştururken. Bu butik üretim biçimini var etmenin ölçeğin ve iş modelinin
doğru tespiti ile oluşabileceği kanaatinde olduğum için de 2021 Ocak ayında
kendi firmam ile bu pratiğe devam etme kararı aldım.
Tasarım çizginizi ve
mimarlığa bakış açışınızı nasıl tanımlarsınız? Projelerinizi farklı kılan
nitelikler hangileri?
İBM:
Projelerimizin ortak omurgasında, mekanın isteklerini anlamanın yanı sıra gelen
brief’e katma değer olarak ne katılabilir sorusunu hep aklımızın bir köşesinde
tutarak yanıtlamak bulunuyor. Bu düşünce biçimi çözümleri çeşitlendirirken
sürprizli mekanlar oluşturabiliyor ve bizim için de daha keyifli bir düşünsel
süreç başlatıyor. Ortak dili oluşturan en önemli karakter, mimari dilde yalın
bir anlayışın yanı sıra tek bir güçlü sözü olan projelerden geçiyor.
Proje portföyünüzde ofis
ve klinik tasarımlarının daha geniş yer kapladığı görülüyor. Bu tarz
projelerinizi şekillendirirken temel aldığınız unsurlar nelerdir?
İBM:
Projelerim arasında birbirini en çok takip eden tipoloji klinik yapıları ve
ofis projeleri. Pek çoğunun ortak özelliği ise iç mekan tasarım projeleri
olmak. Yani mevcutta yer alan bir mekan ile hemhal olarak oraya ait ve kendi
konseptini (kimliğini) oluşturan mekanlar yaratmak tüm projelere yaklaşımımızın
temel alt yapısı. Tüm bu işlerimdeki ortak payda mevcut bağlamın (mekanın) bize
sağladığı ipuçları ve mekanın taleplerini kullanıcının (bazen işletmenin)
amaçları ile buluşturmak oldukça hassas bir kurgu bize göre. Ofis projelerinde çalışmayı
özellikle sevmemin sebebi; her seferinde farklı bir ofis işleyişine sahip ve
temelde farklı konular üzerine çalışan grupların çalışma biçimlerini yeniden
yazarak onlara en uygun kılıfı oluşturmak diyebilirim. Kurgusal olarak
oluşturduğumuz çözümler mekanla buluştuğunda; kullanıcının ilk etapta aklına
gelmeyen kullanımlar ortaya çıkıyor ve büyük resimde tüm bu müdahaleler
verimliliği de arttırıyor.
38°30° Çiftliği Peynir Fabrikası ile iF Design Award, Architizer A+ Award ve WAF ödüllerini aldınız. Ayrıca Arkitera’nın Genç Mimar Ödülleri’nin de sahibi oldunuz. Bu ödüllerin sizin için önemi neydi? İBM: Tüm bu ödüller kendi pratiğimizi kurduğumuz ilk 3-4 yıl içerisinde bizlerle buluştu. Bu bir genç mimar olarak oldukça gurur verici bir başarı. Nitelikli bir yapı ortaya koyma imkanının karşımıza çıktığı 38°30° Çiftliği Peynir Fabrikası yapısı bundan sonra ortaya koyacağımız yapıların da aynı hassasiyet ve olgunlukta olması yönünde bir genel çerçeve de çizdi. Bu bir yandan da basit bir iş değil aslında. Bu sebeple yaptığım işlere hep bu dönemin başarılarının bilinciyle yaklaşıyorum. Projenin özellikle WAF ödül grubunda yer almasının sebepleri arasında adeta “bir diyagramın vücut bulmuş hali” olmasının önemli olduğu geri bildirimini almıştık mesela. Özellikle Arkitera Genç Mimar Ödülü’nü kazanmış olmak, yapmış olduğumuz işlerin genel kimliği ile ilişkili olarak verilmiş bir ödül olduğu için benim önemsediğim bir ödül. Mimari ve iç mimari uygulamaların tamamında aynı detay ve hassasiyet bilincinde olmak ve bunu ustaca sağlamak bu ödülün verilme sebepleri arasında yer alıyor. Tüm bu ödüllerin tatmini, yaptığımız işlerdeki kimliğin dışarıdan okunabilmesi anlamında bizlere heyecan veriyor.
Yaşam tarzlarımız ve
alışkanlıklarımızda büyük değişikliklere sebep olan pandemi koşullarında ofis
projelerinde ne tür yeni talepler ve eğilimler gözlemliyorsunuz?
İBM:
Bazı büyük ofislerin tamamen ofislerini kapattığı noktaya geldiğimiz bu
günlerde pek çok farklı yaklaşım duyar olduk. Özellikle bilgisayar destekli ve
gecesi gündüzü olmayan ofis yapıları hayatlarında çok da bir şeyin fark
etmediğinden dem vuruyordu. Bir diğer grup ise bir arada olmanın ve ofis
ortamının yarattığı sinerjinin ve verimin özlemi içinde oldu. Sanırım biz de
bir süre bu uzaktan çalışma deneyimini olumlu bulsak da ikinci gruba daha
yakınız. Ofis projelerinde genel manada dönüşümlü çalışmaya uygun altyapısal
değişiklikler, bu tip bir durumla (pandemi) yeniden karşılaşma olasılığında
daha hazırlıklı olmak için mekanın tasarımında daha seyrek yerleşimlere doğru
yönelmek gibi eğilimler söz konusu oldu. Bu minvalde eski açık ofis mantığı da
sorgulanmaya başlandı ve daha kompakt iç sistemli ofis kurguları ön plana
çıktı.
Son dönemde tamamlanan
Pupa Teknik Ofisi projenizden söz edebilir misiniz? Pandemi sonrasındaki yeni
eğilimlere yönelik bu projenizde ne tür çözümler geliştirdiniz?
İBM:
Pupa Teknik, üç eşdeğer ortağın, kendi tanımlı alanlarında çalıştığı oldukça
seyrek bir çalışan kapasitesine sahip bir ofis. Bu manada ayrı kurgulanan
kompartımanlar, kendi içinde mesafeli ağırlama alanlarını barındırmakta.
Planlamada bekleme alanını az kapasiteli tutmamızın ana sebeplerinden biri de
pandemi dönemi oldu. Instant (anlık) bekleme dışında çok da uzun soluklu
ziyaretçi kabul etmeyen bir kurguda olacaklarını baştan belirttiler mesela.
Buna ek olarak, mekanın çeperlerine yerleştirdiğimiz ofis odalarının orta
aksında kalan sirkülasyonu; ortak ve daha önemlisi açık bir toplantı noktası
olarak tanımlamamızda da kapalı alanlarda bir araya gelmekten ziyade ortak
avluda buluşma motivasyonu yer alıyor. İki ana çeper (iç cephe) içinde yer alan
sirkülasyon; aydınlık, genişleyen alanla sonlanarak perspektifleri sonuna kadar
açan ve mekanın potansiyelini arttıran bir alana dönüşüyor.
Projelerinizin malzeme
seçimlerinde doğal taş nasıl bir yer kaplıyor? Hangi tür doğal taşları tercih
ediyorsunuz?
İBM:
Özellikle yerel malzeme kullanımı çokça niyetlendiğimiz bir şey projelerde.
38°30° Çiftliği Peynir Fabrikası yapısında tüm cephe taşlarımızı arsada yer
alan andezit taşlarının taş ocaklarına götürülüp ebatlandırılması ile elde
etmiştik. Patlatma taş bitişi o yapının ham ve doğal etkisi için tasarımımız
açısından önemliydi. Bu ham doğal taş görüntüsünü güncel (contemporary) korten
detaylarla harmanlayarak ve taşları mekanik montaj yaparak çağdaş bir yapı elde
ettik. Benzer bir şekilde hali hazırda şu anda inşaatı başlamış olan, Elazığ
ADSM yapısında güçlü bir kontrast oluşturmayı hedefledik. Bu yapının cam ve
doğal taştan oluşan cephe sistemlerinde klinik taraflarını mümkün mertebe
farklı yoğunluklarda beyaz boyalı camlar ve fugalı kireçtaşı (limestone)
kullandık. Kontrastı oluşturan antrasit yoğun cephede ise onunla uyumlu olacak
şekilde bazalt taşı tercih ettik. Projedeki iki doğal taşın da honlama yüzey
işleminden geçirilmiş yapısı sayesinde; doğal, ham, mat bir cephe elde etmeyi
hedefledik.
Anadolu doğal taşlarını
kullanmak, yerellik ve sürdürülebilirlik anlamında sizin için nasıl bir önem
taşıyor?
İBM:
Türkiye’de yerelde çıkan mermerlerin ve doğal taşların projelerde yaygın
şekilde kullanımı kesinlikle çok önemli. Cephe kaplama malzemesi olarak doğal
taşı tercih ediyor, yüklenicilere ve müşterilere ikna edici argümanlarla
sunuyoruz. Porselen esaslı muadil görünen malzemelere oranla, yaşayan doğal
taşın hissiyatının, algısının ve uzun ömürlülüğünün önemini her fırsatta
aktarıyoruz.