Zaman içerisinde işlevini yitirmiş, günümüzde kullanımı azalmış tarihi yapıların, yaşamla bağının kopmaması amacıyla, çeşitli koruma ve yeniden kullanım yöntemleri türetilmiştir. Bu durum karşısında başvurulan yöntemlerden biri, dünyada da yaygın olarak kullanılan, tarihi yapıları yeniden işlevlendirme yöntemidir. Böylelikle, yeniden işlev kazanan bu yapılar, şehir hayatıyla bütünleşerek geleceğe daha sağlıklı bir şekilde aktarılacaktır. Şehir, toplumsal ve ekonomik her durumun, o bölgede yaşayan insanlar için gerçekleştiği, sürekli var olan bir yaşama alanı olarak tanımlanabilir. Bu yaşam alanında gerçekleştirilen işlevler, bazen günümüze kadar süreklilik gösterirken, bazen de zamanla mevcut işlevini yitirebilir ya da değişlik gösterebilir. Bu durumun oluşmasına etki eden faktörler, şehrin gelişim ve değişim sürecinin hazırlayıcısı olmuştur. İnsanoğlunun yerleşik hayata geçmesiyle küçük yerleşkeler kurulmuş ve devamında meydana gelen, ekim-dikim faaliyetlerinin gerçekleştirilmeye başlanmasıyla ilk üretici-tüketici toplumu oluşmuştur. Gerçekleştirilen bu tarımsal faaliyetler, mevcut ihtiyaçları çoğaltmış ve barınma alanlarını çeşitlendirmiştir. Beraberinde üretilen ürünü depolama ihtiyacı doğmuş ve bu duruma yönelik yeni mekanlar oluşturulmasına zemin hazırlamıştır. Bu süreçte doğan üretici ve tüketici kavramları ile ticari faaliyetlerin ilk tohumları atılmış ve bu faaliyetler zamanla hız kazanmıştır. Üretimle doğan, çeşitli şekillerde gelişen ilk ticaret kavramı artık var olduğu ilk sınırları aşmış ve çeşitli etkileşimlerle yerleşkeler arası ticaret kavramını meydana getirmiştir. Bu etkileşimler, çoğu zaman uzun mesafeler kat edilerek gerçekleştirilmiştir. Gerek uzun mesafelerde konaklama, gerekse yaşanılan yerleşkede dıştan gelebilecek tehlikelerden korunma amacıyla o dönemki ihtiyaçlara yönelik çeşitli ticari yapılar inşa edilmiştir.
Sınırları içerisinde bulunduğumuz Anadolu toprakları ve Mezopotamya bölgesi, tarihi çok eskilere dayanan, ilk çağlardan bu yana büyük önem teşkil eden, gözde yaşam alanları olarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, zengin bir alandır. Önemli ticaret yollarının üzerinden geçtiği, tarihi kent dokusu içerisinde yer alan Anadolu toprakları, tarihi ticaret bölgesinin oluşumunun ana bölgelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk oluşumundan günümüze dek hanlar, kervansaraylar, ribatlar, arastalar, bedestenler gibi birçok ticari yapı, bu topraklarda çeşitli ihtiyaçlar doğrultusunda inşa edilmiş ve uzun yıllarca kullanılmıştır. Değişen sosyo-ekonomik durum ve içinde bulunulan toplumun kültürel yapısına göre çeşitlilik kazanan ve farklılaşan bu mekanlar, birçok işleve sahip ticari yapıları oluşturmuştur. İnşa edildiği dönemden sonraki dönemlere kadar, her dönemde gerekli onarımları yapılmış ve gerektiğinde fonksiyonları değiştirilmiştir. Böylece günümüze kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Modern çağ ile birlikte kullanımı azalan hatta yok olmaya yüz tutan bu tarihi yapılara işlev kazandırarak, kullanıma tekrar açmak ve bu tarihi yapıların korunmasını sağlamak, yapılabilecek uygulamalardan biridir. Aynı zamanda bu uygulama, yerel ve bölgesel olarak turizme katkı sağlayarak, ekonomik açıdan da gelir elde edilmesi sağlanırken, donanımlı, gelişime açık kent kimliğine sahip yerleşimler oluşturulması hedeflenmektedir. Bu konuda, Türkiye’nin pek çok yerinde tarihi ve geleneksel birçok yapının, turizm amaçlı kullanımı ile ilgili dönüşüm projeleri gerçekleştirilmektedir. Ayrıca bu tür projeler, yerli ve yabancı turizm kullanıcısına mevcut tarihi yapı özelinde seyahat etmiş olma avantajı sağlarken, izlenilen yolun tarihi, kültürel, sosyolojik ve etnografik yapısına dair bilgiler edinmesini de sağlamaktadır.
Yeniden İşlevlendirme Kavramı
Bir anıt, işlevini sürdürebildiği sürece mimarlık anıtı olma özelliğini koruyabilir; aksi halde arkeolojik bir öge olarak kalmaktadır. İşlevsel sürdürülebilirlik ancak işlevin yenilenmesiyle sağlanabilir. Sürekli gelişim ve değişim içinde olan toplumun zamanla değişen ihtiyaçlarına bağlı olarak, özgün işlevini yitirmekte olan yapılara, yapılış amacından farklı amaçlara hizmet etmesi için yeni işlev vermeye “yeniden işlevlendirme” denilmektedir (Eraybat, 2011). Yeniden işlevlendirme denince ilk olarak tarihi değeri olan yapılar akla gelmektedir. Çünkü bu yapılar oluşturulduğu döneme dair bilgi, değer, kültür gibi birçok materyali gelecek nesillere aktarım konusunda öne çıkan hazinelerdir. Bu yapıların geçmişin izlerini taşıması, onların sürdürülebilir bir şekilde korunmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü bu yapılar, duvarları ardında sadece yaşamak için oluşturulmuş yapılardan öte, geleneklerin, kültürün, alışkanlıkların, toplum bilincinin ve deneyiminin ortaya koyulduğu mekanlardır (Asiliskender, 2005). Yeniden işlevlendirme, tarihi yapıya verilebilecek en uygun ve elverişli fonksiyonun yüklenilmesiyle olumlu sonuçlar doğuracak bir eylemdir. Yani bu durumda mevcut yapıya bir işlev yüklerken, daha sonraki süreçte yenilenen bu yapının, minimum sorunla karşılaşması için, verilen işlevin ileriye dönük, fonksiyon açısından geniş yelpazeli olarak tasarlanması, yapının hem korunumu hem de sürdürülebilir olması açısından önem taşımaktadır. Aynı zamanda tarihi yapının yeniden işlevlendirme öncesindeki durumu, içerisinde bulunduğu kent yapısı, sosyo kültürel yapı, kullanıcı hedef kitlesi gibi durumların göz önünde bulundurulması, uygulamanın daha sağlam sonuçlar getirmesini sağlayacaktır.
Anadolu’da Bulunan Geleneksel Ticari Yapılar
Ribat
Ribat kelimesi Arapça’da bağ bağlamak, iyileştirmek, nizam, düzen, ittibat, yöneltme, sıralama, düzenleme, kontrol etme, sağlam yürekli olma, önemli yerde nöbet tutma anlamlarına gelen “rbt” kökünden gelmektedir (Sönmez, 2007). Kökeni Asya’ya dayanan ve Türklere ait bir kuruluşun ismi durumuna gelen ribatlar, devamında kervansaray yapıları haline gelerek çeşitli amaçlarda kullanılmıştır. Bu durumda ribatlar, kervansaray ve hanların ilk örnekleri sayılmaktadır. Abbasiler dönemi ve öncesinde fonksiyon yönünden askeri bir yapı olarak kurulan ribatlar, genelde sınır bölgelerine inşa edilmiştir. Orduların sefere çıkarken, yolda durmak, geçici olarak konaklamak gibi çeşitli durumlara maruz kaldıkları zaman kullanabilecekleri, bir günde alınabilecek yol mesafelerine (30-40 km), belirli aralıklarla inşa edilmiş yapılardır. Hanların atası sayılan, plan şeması olarak kervansaraylar ile benzerlik gösteren, bir dikdörtgen avlu etrafında eyvanlar ve revaklarla çevrili olan tarihi yapılardır. Yüksek duvarları ve köşe kısımlarında barındırdığı kulelerle form olarak kale yapılarına benzemektedirler. Yapı malzemesi olarak kerpiç ve tuğla kullanılmıştır. Savaş döneminin bitmesi ve sınırların genişletilmesiyle sınır içerisinde kalan ribatların, zamanla kimine kervansaray, kimine tekke, medrese gibi yeni işlevler verilerek kullanımlarına devam edilmiştir.
Kervansaraylar
Kervansaray, Farsça “kârban” (kervan) ve “saray” kelimelerinden türetilmiştir. Genellikle şehirler arasında inşa edilen, kervanların ve yolcuların konaklamaları için ana yollar üzerinde yapılan hayır kurumlarıdır (Günel, 2010). Geçmiş zamanlarda sıkça kullanılan, tarihi ticari yapılar grubunun başlıca temsilcilerinden olan ve Anadolu topraklarında, şehirleşmenin oluşmasında önemli rol üstlenen kervansaraylar, zamanla Anadolu topraklarında “han” isimli yapıları oluşturarak kullanılmıştır. Geçmiş tarihlerde şehirler arası kullanılan, kervanların konaklama ihtiyacını karşılamak için yapılmış, ana güzergah üzerinde bulunan bu büyük han yapıları uzun ve işlek ticaret yolları üzerinde inşa edilmiştir. Genel olarak iki kervansaray arasındaki mesafe, deve yürüyüşüyle günde dokuz saat, yani 40 km esas tutularak saptanmıştır. Yapı inşası olarak yüksek duvarlarla çevrili, korunak amaçlı ve savaş dışı süreçlerde, Pazar yeri (han gibi) olarak da işlev gören kervansaraylar, savaş sürecinde kale görevi üstlenerek de kullanılmıştır. Anadolu’nun doğu, orta ve güneybatı bölgelerinde çokça bulunan, bugün de bazısının halen yeni fonksiyonlarla kullanımda olduğu bu tarihi yapılar, büyüklük olarak değişse de, plan şeması olarak birbirleriyle benzerlik göstermektedir. Asıl amaçları kervanlara hizmet etmek olduğu için bu mekanlar kervan ihtiyacına uygun olarak planlanıp, inşa edilmiştir. Atlara, develere, at arabalarına, yüklere, ticaret mallarına göre çeşitli bölümlere ayrılmış odaları bünyesinde barındırırlar. Kervan yolcularının yatmalarına, dinlenmelerine ayrılmış oda ve salonları, hamamları, mescitleri bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu kervansarayları plan bakımından avlulu üstü açık kervansaraylar, avlulu üstü örtülü kervansaraylar, avlu ve kapalı kısımdan meydana gelen kervansaraylar ve eş odaklı kervansaraylar şeklinde dört grupta toplanmıştır (Akozan, 1963).
Hanlar
Farsça kökenli olan “han” kelimesi ev anlamına gelmektedir. Hanlar, 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı döneminde iki amaca yönelik inşa edilmişlerdir. Birinci amaca yönelik oluşturulan menzil hanlarıdır. Bunlar genellikle şehrin dışındaki yollar üzerinde konumlandırılmıştır. Ticari yolların ve kervanların korunabilmesi için önemli noktalarda inşa edilerek güvenlik amaçlı oluşturulmuştur. Zaman ile karakol niteliği kazanarak savunma mimarisi ile ilişkilendirilen yapı gruplarında yer almıştır. İkinci amaca yönelik hanlar, şehir içi hanlardır. Bu hanlar genellikle kent merkezinde inşa edilen ticari mekanlardır. Ticaret grubunu temsil etmenin yanı sıra zamanla doğan ihtiyaçlar doğrultusunda plan şemasını genişletmişlerdir. Yapısına dahil ettiği konaklama fonksiyonunun yanı sıra hekim, baytar, nalbant, mescit, hamam gibi birçok birimin eklenmesiyle çok fonksiyonel yapılar haline dönüşmüşlerdir. Birden fazla plan tipinde karşımıza çıkan han yapıları, bölgenin malzeme kullanımı, yapım tekniği ve bölge ihtiyaçları doğrultusunda açık avlulu, kapalı avlulu ve farklı kat sayılarına sahip olabilen plan tipleriyle inşa edilmişlerdir.
Hışvahan’ın Tarihi ve Yeniden İşlevlendirilmesi
Tarihi 1563 ve 1577 yıllarına dayanan, Gaziantep’te ticaretin gelişmesi amacıyla Lala Mustafa Paşa’nın Halep ve Şam Beylerbeyliği görevinde bulunduğu yıllarda yapılmış olduğu dile getirilen, Gaziantep’in en eski hanı olarak bilinen handır. Han, tek katlı hanlar grubuna girmektedir. Hana ismini veren, mahalli bir tabir olan “Hışva” ise kelime anlamı olarak pamuğun açılmamış hali, yani pamuk kozası anlamına gelmektedir. Tarihi ticaret güzergahlarından biri olan İpekyolu’nun üzerinde bulunan Gaziantep kentine ticari faaliyetler için gelen pamuk tüccarları, buraya gelerek kumaş dokudukları, satış yaptıkları için onlara ithafen hana bu ismin verildiği söylenmektedir. Gaziantep Kalesi çevresinde “Kültür Yolu” olarak isimlendirilen ticaret mekanlarının bulunduğu güzergahta yer alan tarihi han, batı kısmında hamam ve susamhane, doğu kısmında (şu an mevcut olmayan) bedesten ve Mir-i Miran Mescidi ile birlikte bir külliye (Lala Mustafa Paşa Külliyesi) olacak şekilde inşa edilmiştir. Hanın kuzey cephesinden verilen giriş kısmında büyük bir cümle kapısı yer almaktadır. Tek girişi bulunan hana tarihi kale tarafındaki bu yoldan girilmektedir. Hanın kuzey cephesinde 6 dükkan ve sonradan eklenmiş 4 dükkan bulunduğu belirlenmiştir. Hanın içerisinde yer alan, avluya açılan odaların yolcuların konaklaması amacıyla, revaka açılan mekanların ise depo ve ahır olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Mimari olarak çift katlı hanlarda, üst katta insanlar alt katta hayvanlar barınırken, Hışvahan’ın tek katlı mimariye sahip olması sebebiyle eksileme sistem kullanılmıştır. Yani revakların bulunduğu zemin kotunda insanlar barınırken, zemin kısmından biraz aşağı doğru inince de develer ve büyükbaş hayvanların bağlanacağı yerler konumlandırılmıştır. Yapının inşaatında siyah ve beyaz kesme taş kullanılmıştır. Örtü sistemi, taş konstrüksiyonlu tonozlar biçimindedir. Oldukça sade inşa edilen handa tek süsleme cümle kapısındadır. Kapı, zeminden itibaren siyah ve beyaz taşlarla inşa edilmiştir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilen Hışva Han, 2016 yılı Ağustos ayında otelrestoran- dükkan olarak hizmete girmiştir.
Hışvahan’ın Günümüz Kullanımı
Orijinal özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş olan Hışvahan, mülkiyetinin özel şahıslara ait olması sebebiyle uzun süre boşta kalmış ve harabe haline dönüşmüştür. Kültür Yolu güzergahında yer alan han, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek, 2014 yılında Tarihi Kentler Birliği (TKB) tarafından düzenlenen “Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamalarını Özendirme Yarışmasında” 15. Yıl Özel Ödülü’nü almıştır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilen Hışvahan, 2016 yılı ağustos ayında otelrestoran- dükkan konsepti ile hizmete girmiştir (AA, 2011). Gaziantep’in bünyesinde barındırdığı birçok han benzer işlevler taşımaktadır. Bu sebepten ötürü Hışvahan’ın dönüşümünde çevresinde bir farkındalık oluşturması amacı hedeflenmiştir. Hanın yapıldığı tarihteki fonksiyonunun konaklama amacı olmasından dolayı otel olarak yeniden işlevlendirilmesi düşünülmüştür. Bu aşamada asıl fonksiyonu dikkate alınarak, özgününe yakın, günümüze uygun olacak şekilde modern dokunuşlarla aynı hizmeti içeren butik otel yapısına dönüştürülmüştür. Han, eski kimliğine uygun olacak şekilde dizayn edilen otel odaları ve diğer birimleriyle kente gelen misafirleri, adeta bir zaman tünelindeymişçesine geçmişe götürmektedir. Konaklama işlevine ek olarak, turist olarak gelen kullanıcının yanı sıra kent halkının da kullanımına açık olan Hışvahan, bünyesinde barındırdığı restoranı ile Gaziantep mutfağının yöresel lezzetlerini ziyaret edenlere sunmaktadır. Han, ayrıca oluşturulan teras katındaki açık mekanı ile, kale manzarasını seyretme imkanı sunmaktadır. Hanın iç avlusunda bulunan bin metrekarelik alan yazlık sinema, orta oyunları ve çeşitli gösterilerin düzenlenebileceği çok fonksiyonel bir avlu olarak hizmet vermektedir.
Sonuç
Tarihi yapıların yeniden işlevlendirilmesi konusu, bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmesi, her dönemde önemli bir çalışma alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihi bir yapının korunarak günümüze ulaşması amacıyla çeşitli dönüşüm, koruma, işlevlendirme gibi projeler hayata geçirilmektedir. Ele aldığımız bu dönüşüm projesinde de olduğu gibi tarihsel değeri olan, çeşitli işlevlerle inşa edilen, fakat günümüz şartlarında birçok ihtiyacı artık karşılayamayacak duruma gelen yapılar, yeniden işlevlendirme projeleriyle tekrar hayata tutunacaktır. Aksi takdirde, bu duruma bir çözüm getirilmediğinde yapılar tarihe gömülecek ve kurtarılması mümkün olmayacaktır. Ele alınan Hışvahan’ın yeniden işlevlendirme projesini inceleyen bu çalışma, yapının geçmişte olduğu gibi bölge ve çevresinden gelen kullanıcı kitlesinin, ihtiyaçları doğrultusunda şekillenerek butik otel, lokanta gibi çeşitli işlevleri kazanmasıyla, hanın nasıl bir değişim geçirdiği ve kente nasıl yeniden kazandırıldığı incelenmiştir. Bu incelenen han yapısı, yeniden işlevlendirme önerileri açısından gelecekte yapılabilecek diğer dönüşüm çalışmaları için de bir örnek sunmaktadır. Handa yapılan işlev değişikliğinin, başarılı bir sonuç elde etmiş olması, yapının bulunduğu kentin ve kentte yaşayan ya da dışarıdan gelen turist kitlesinin yapıyı kabullendiğini göstermektedir. Turizm açısından değerlendirildiğinde ise işletme sahibinin gelir elde etmesiyle beraber, yapının çevresine faydalı olduğu gözlenmiştir. Bu durumda kentin, yenilenen yapıyı kısa sürede benimsediği ve hanın olumlu gelişmelere sebep olduğu çıkarımında bulunulabilir.
Sonuç olarak, ele alınan yapı türlerinde yeniden işlevlendirme eylemi, doğru şekilde uygulanarak tarihi, kültürel, turistik öğeleri ön plana çıkaracak şekilde, yapı kaybedilmeden, gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Böylelikle işlev değişikliği, çalışmanın başında da belirtildiği gibi amacına ulaşarak, mevcut yenilenmiş yapının toplumca kullanılmasını ve korunarak sürdürülebilirliğini sağlamış olacaktır.






