“Ben, Sen, O” heykel sergisinde yer alan eserler nasıl bir araya geldi? Bu soyut insan figürleri ile vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?
Dinçer Güngörür: Heykel çözümlemeleri figüratiftir ve profesyonel meslek hayatım boyunca aradığım formsal çözümleme ve kompozisyon arayışlarının devamı niteliğindedir. Yani hem dil, hem de sonuç olarak bir tutarlılık ve devamlılık gösterir. Kısacası bu sergi için özel üretilmiş eserler olsa da meslek hayatımın tüm geçmişinin özeti gibidir. “Ben, Sen, O” başlığı altında söz konusu olan insan ve insan olma sancısı konu edilmiştir. İnsanın kendiyle, en yakınıyla ve karşısında durdukları ile olan bağları ve mücadeleleri irdelenmiştir. Heykel üç boyutlu bir sanat eseri olarak, bedenlerin içinde ışık, gölge, devinim, uzam ve formların dengesi gibi bileşenlerin bir bütünüdür. Bir duygu ve düşüncenin yanı sıra heykel sanatının kendi disiplinleri de figürleri belirlemektedir.
Sergide yer alan 62 eserde hangi mermer çeşitlerini kullandınız? Genel olarak tercih ettiğiniz ocak bilgileri hangileri?
DG: Bu sergide yoğunluklu olarak Afyon ve Marmara mermerleri kullandım. Bunların dışında; Kemalpaşa, oniks, traverten ve yaptığım seyahatlerde topladığım yöresel, doğal taşlar da kullandım. Aklıma gelen ilginç örnekler ise Zonguldak’ta yol kenarından topladığım, Eskişehir’de bir tepede bulduğum ya da Çeşme’de denizin dibinden çıkarttığım taşlardan yaptığım heykeller. Defaatle Afyon yöresindeki taş ocaklarını gezdim. Ama daha çok küçük ölçekli tedarikçilerle ahbaplık kurdum. Şu anda birbirimizi tanımanın getirdiği avantaj ve karşılıklı güven esasıyla tam istediğim ölçülerde ve çok yüksek kalitede mermerlere ulaşabiliyorum.
Doğal taşla olan ilişkiniz sanat yaşamınızda nasıl başladı ve nasıl devam etti?
DG: Doğal taşlar meslek hayatımın ilk anından itibaren beni çok heyecanlandırmıştır. Doğal şekilleri adeta doğanın sanat eserleri gibidir. Mermerde bulmakta zorlanacağınız çok çeşitli renk yelpazesi başlıbaşına bir avantajdır. Amorf yapıları hayal gücünüzü çok kolaylıkla harekete geçirerek; o ana kadar hiç düşünmediğiniz çok farklı, bir o kadar da, nitelikli heykeller sunma potansiyeli taşır. Bu söylediklerim tecrübe ile sabittir. Her zaman zihnimin bir köşesinde kalan kimi heykellerim, bu şekilde; yani malzemenin apaçık gözler önüne serdiği fırsatlarla şekillenmiştir.
Doğal taşın sanatla biçimlenen bir ham madde olarak karakterini nasıl tanımlarsınız? Bir sanatçı olarak taş malzemede bulduklarınız ve bulamadıklarınız nelerdir?
DG: Heykel deyince bütün sanat tarihi boyunca akla hep taş heykeller gelir ister istemez. Antik çağlardan bu güne gelen bilinçaltına işlemiş bir kabul bu belki de benim için. Taş zor bir malzeme. Atölye ortamını oluşturmak, taşa ulaşabilmek, şekillendirme aşamasında ortaya çıkan toz ve bedensel efor açısından sayılabilecek bir sürü zorluğu var, ama bu soruya bir sanatçı olarak cevap vermek isterim: Bütün bu derin mirasın bir temsilcisi olarak taşla ilk temasımda yolumuzun hiç ayrılmayacağını anlamıştım. Bu çok net bir andır. Çok insan hemen vazgeçer, birkaç kişi ise ömrünü adar.
Bir röportajınızda malzemenin sanatınızı yönlendirmedeki güçlü etkisine gönderme yaparak doğal taşla olan ilişkinizi bir “efendi-köle” ilişkisi olarak tanımlamışsınız. Bunu biraz daha açabilir misiniz?
DG: Bu bir espri kuşkusuz. Heykel yapmak kolaylıkla kelimelerle ifade edilebilecek bir duygu yoğunluğu değil. Yaşam boyu damıttığınız tüm duygu ve birikimlerinizi bir madde üzerinde şekillendirirsiniz ve eritirken yoğun bir doyum halindesinizdir. İçerisinde büyük bir sorumluluk da taşıyan bu süreç, istediğiniz formsal etkiyi bırakana kadar adeta çalışmayı bırakmanıza izin vermez. Her anı çok keyifli olan, bir an olsun düşünsel hızınızı kesmenize izin vermeyen bu yaratım süreci bir nevi bağımlılık yapar. Aramızdaki efendi-köle ilişkisi adına asıl söylemek istediğim; hep çalıştığınız heykeli bitirme ve şekillenen yeni fikirlerle bir sonraki heykele başlama arzusudur. Bu sizin durmanıza izin vermeyen bir döngüdür.
Eserlerinizde özellikle tercih ettiğiniz doğal taş çeşitleri hangileri?
DG: İşin aslı kendi içerisinde ışığı güzel taşıyan, homojen yapıya sahip, orta sertlik seyiyesinde dengeli taşlarla çalışmayı tercih ederim. Taş seçimlerimi tabii ki heykel çözümlemeleri de belirler. Soyut heykellerde çoğunlukla renkli ve hareketli taşları tercih ederim. Heyecanı desteklediğine inanırım. Figüratif heykellerde ise daha sakin tek renkte taşlar kullanmayı tercih ederim.
Türk doğal taşının dünya sanat konjonktüründeki konumu ve bilinirliği hakkında söylemek istediğiniz birşeyler var mı?
DG: Bir ülkenin sanattaki bilinirliği ve saygınlığı sahip olduğu bilim ile paralel ilerler. Taş bilinirliği ve taş kalitesinden daha mühim olan ülkelerin prestijleridir. Bu onları doğru orantılı olarak dünya sanatı içerisinde konumlandırır. Türk çağdaş sanatçılarının dünya ölçeğinde nitelikli işler yaptığına inanıyorum. Türk sanatçılarının bilinirliği ve saygınlığı arttıkça bunun sadece taş değil, dünya üzerinde ülkemiz adına her alanda olumlu etkilerinin olacağına inanıyorum.
“Ben, Sen, O” sergisinden sonra gündemde olan farklı üretim veya sergi planlarınız var mı? Şu sıralar üzerinde çalıştığınız işleriniz hakkında neler söylersiniz?
DG: Tarihi henüz kesinleşmiş olmasa da yıl sonuna yeni bir kişisel sergi hazırlığı içerisindeyim. Yıl içerisinde gerçekleşecek olan fuarlara düzenli olarak katılıyorum. Şu anda bunların yoğun tasarım süreçleri içindeyim. Kısacası çalışmalarım aralıksız devam ediyor. Henüz içerisinde olduğum yaratım süreçlerini söze dökmek hem zor, hem de kendini heykel ile ifade eden biri için ham tanımlar olur.