Türkiye’de heykel sanatının önde gelen isimlerinden biri olan Meriç Hızal, yurt içi ve yurt dışında birçok uygulamalı sempozyum ve sergiye katılan ödüllü bir heykeltıraş. Meslek yaşamının ilk anlarından itibaren doğal taşa ilgi duyan ve eserlerine kavramsal yaklaşımlarla hayat veren sanatçıyla, malzemeyle olan ilişkisi, ilham kaynakları ve doğal taşın heykellerine etkisi üzerine konuştuk.
Heykel sanatına yönelmenizin arkasında nasıl bir hikaye bulunuyor?
Meriç Hızal: Üç-dört yaşlarımdayken annemle Baylanköy’de (bu benim Baylan Pastanesi’ne yemeğe giderken Karaköy’e taktığım isim) önünden geçtiğimiz Ziraat Bankası binası cephesindeki heykeltıraş heykeli ile tanıştım. Çok heybetliydi ve sanki hep bana bakıyordu. Daha sonra Edirne’de otururken evimizin hem ilerisinde hem okul yolumda Selimiye’nin haziresi vardı. İlkokula başladığımda annemden gizli o taşlardaki motiflere, servilere ve bebek beşiği rölyeflerine dokunmadan okula gitmezdim. Üç boyutlu taşlara ilk defa o zaman dokundum. O dönem öğretmenim beni resim yapmaya teşvik etmişti ama üçüncü sınıfa geçtiğimde Ankara’ya geldim. Krippel’in yaptığı, Ulus’taki Zafer Anıtı’nın dev figürleri bana göre çok etkileyiciydi. Başımı kaldırıp “Mermi Taşıyan Kadın” figürüne bakarken hayran kaldım. Ortaokula başladığımda büyük halamın Paris’ten getirdiği André Malraux’nun “Les Voix Du Silance” kitabındaki siyah-beyaz fotoğrafları, heykelleri üslup olarak karşılaştırması, sınıflandırması ilgimi iyice artırdı. Daha sonra Ankara Kız Lisesi’nde sanat tarihi ve resim öğretmenim Hikmet Kayhan “Sen heykel yapmalısın, gidip Şadi Çalık’ın öğrencisi olmalısın” diyerek bu fikri benliğimde mühürledi. Ve tabii bu konuda seramikçi arkadaşım Bingül Başarır’ın atölyesindeki takdir ve teşvikleri de çok önemli… Ve böylece kendimi İ.D.G.S. Akademisi Heykel Bölümü’nde buldum.
Eserlerinizi şekillendiren ve size ilham veren kavramlar nelerdir? Bu kavramlar zaman içerisinde sanatınızdaki değişimleri nasıl yönlendirdi?
MH: Heykellerime ilham veren kavramlar öncelikle büyük oğlum Osman üniversitede sistematik felsefe ve mantık okurken onunla üzerinde konuştuğumuz, tartıştığımız felsefi kavramlar oldu. Ateş, su, hava, toprak, düalite, zaman, dönüşüm, süblimasyon vb. Bu kavramların görselleşmesi giderek yalınlaştı ve geometrinin dili ön plana çıkmaya başladı. Bu biçim anlayışımda, Edirne ve İstanbul’un belleğime sinmiş mimari yapılarının, geometrilerinin olduğunu düşünürüm hep. Küpler, kubbeler, kemerler, Boğaz, Arda-Meriç nehirleri ve yansımalar. Öte yandan temalarımın özünde ise insana, kadına, çocuğa ait her şey var.
Sanat yaşamınızda doğal taşla olan ilişkiniz nasıl başladı? Bir heykeltıraş olarak bu malzemeye bakış açınız nedir?
MH: Doğduğum, büyüdüğüm kentlerin kadim mimarisi, köprüsü, kulesi, kemeri, çeşmesi, mezarları hep taştandı. Edirne’de anneannemin evinin bahçesinde rölyef çukurlarında renkli camlar biriktirdiğim antika kalıntılar da. Bahçe fırınının önü ve yanları, annemin şifoniyerinin üstü de. Sonra Anadolu’yu gezmeye başladım. Antik dünyanın binaları, tapınakları, yolları ve tabii heykelleri taştan yapılmıştı. Marmara Adası’ndaki Prokonesos, ilk mermer üretim; Gaziantep’teki Yesemek, ilk seri üretim bazalt heykel atölyesiydi. Bana sanki taşla çalışmayı bilmeden heykeltıraş olunamaz gibi gelir. Sanki en kalıcı, en asil heykel malzemesidir. Sertliği, rengi, cila alışı, dokusu, desenleriyle öylesine çeşitli ve ilham vericidir ki…
Doğal taşın sanatla biçimlenen bir ham madde olarak karakterini nasıl tanımlarsınız?
MH: Taş zamanı içinde taşıyan sırdaş gibidir. Bilge, ağırbaşlı, asil, vakur ve mesafelidir. Çok ciddiyet, empati ve de şefkat ister. Çalışırken saygılı, sabırlı, ölçülü ama yeterince de otoriter olunmalıdır. Bu nedenle taşın işleyeni olgunlaştıran, özgüvenini yükselten bir karakteri vardır. Onunla üstünüzde taşıyacağınız bir idol, bir heykel, bir anıt da yapabilirsiniz. Yaratıcılığın zenginleşmesi için kadim teknikler, deneyimler edinilmeli ve yeni teknik, alet ve olanaklar da takip edilmelidir.
Heykellerinizde kullandığınız doğal taşlar hangileri? Tercih ettiğiniz belirgin ocaklar var mı?
MH: Ocak seçmem. Taş malzemeyi betimleyeceğim temanın gerektirdiği tür, renk ve dokuyu seçerim. Benim form anlayışım taş malzeme ile uyuşuyor. Ancak nedense herhangi bir yerde çalışırken o jeolojinin taşını kullanmak daha anlamlı gelir. Bu nedenle uygulamalı taş sempozyumlarında çevre malzeme veya yörenin doğal taşını öneririm. Her taş yeni bir tanışma, söyleşme, anlaşma gibidir.
Bir sanatçı olarak taş malzemede bulduklarınız ve bulamadıklarınız neler? MH: Aslında zorluk her malzeme için var. Heykeli kamusal alana, doğaya bıraktığınızda iklim koşulları, havadaki asidite malzemeye ihanet ediyor, zamanla yüzeyde porozlanma oluyor hatta bu kopmalara sebep olabiliyor. Bu nedenle çok önemli antika yapıtlar müzeye kaldırılıp yerine replikaları konuyor.
Şu an üzerinde çalıştığınız güncel işler hakkında neler söylemek istersiniz?
MH: Şu an üzerinde çalıştığım güncel iş, ancak sergilenirken kendini anlatabilir.