Güncel işlerinde doğa ve insan ilişkisi üzerine odaklanan İmdat Avcı, çalışmalarında doğal taşa odaklanan bir heykeltıraş. Bugüne kadar yurt içi ve yurt dışında sergilere imza atan sanatçıya göre doğa yalnızca bir ilham kaynağı değil, sürekli gözlemlenmesi gereken bir öğretmen. Doğal taşı ise insanoğlunun yaşanmışlık izlerini ebediyen içinde saklayan asil bir malzeme şeklinde tanımlıyor. Doğanın izini süren İmdat Avcı ile eserlerine hakim olan doğanın dinamik siluetleri, doğal taşa olan bakış açısı ve yeri geldiğinde tercih ettiği malzeme düetleri üzerine sohbet ettik.
Heykel sanatına yönelmenizin arkasında nasıl bir hikaye bulunuyor?
İnsana dair birçok olayın bir tek hikâyesi yoktur. Pek çok hikâye küçük bir çocukken odaklanabildiğiniz küçük anılarla ilgili gibi görünür; fakat asıl mesele artık yetişkin bir birey olduğunuzda kendinizi nasıl ifade edeceğinizle ilgilidir. Heykel sanatı benim kendimi tamamlayabildiğim, yaşam sevincimi bulduğum yegâne alan oldu. Heykel sanatı içinde beni taşa, taşı da bana bağlayan şey, her şeyin çürüyüp yok olduğunu fark eden duygusal bir çocuğun hikâyesini ebediyen var etme tutkusudur.
Sanat yaşamınızda doğal taşla olan ilişkiniz nasıl başladı ve devam etti?
2007 yılında Marmara üniversitesi, GSF Heykel Bölümü’nde eğitim almaya başladım. İlk 2 dönem kil ile temel modelaj eğitimi aldım. Bu 2 dönem sonunda becerimin ve merakımın yontma tekniğine daha yatkın olduğu anlaşıldı ve kil modelaj hocam beni taş atölyesinin hocası Ziyatin Nuriev ile tanıştırdı. Atölyesinde 10 doyumsuz kısa yıl çalışma fırsatım oldu. Onun ışığında sayısız taşın forma dönüşümünü deneyimleyebildim ve gözlemleyebildim. Uluslararası pek çok sempozyumda ve ülkemizin farklı bölgelerinde heykel yapma şansım oldu. Bazı bölgelerde taş ocaklarını ve fabrikaları gezme fırsatım oldu. Kişisel atölyemi oluşturup sergim için çalışmaya başladığım dönemde ise doğaya çıkıp heykelde kullanabileceğim yeni doğal taş arayışlarına girdim.
Doğanın dinamik siluetlerinin eserlerinizde etkili olduğunu görüyoruz. Doğa sizin için öncelikli bir ilham kaynağı mı?
Çocukluğunu Doğu Karadeniz’de dağlarda geçirmiş bir sanatçı olarak doğa benim ayrılmaz bir parçam diyebilirim. Sanatın bütün dinamiklerini içinde barındıran kusursuz bir kompozisyon, insanoğlunu barındıran besleyen bir yuvadır. Ben doğayı sadece bir ilham kaynağı olarak görmüyorum, eğitim hayatı dışında da sürekli gözlemlenmesi gereken bir öğretmen olduğunu düşünüyorum. Doğa duygularımı aktarmak için kullandığım alfabenin kaynağıdır. Üstelik binlerce yıl, dillerin oluştuğu ve yetiştiği en arı kaynaktır. Doğadan ne kadar koparsak kopalım, bilinçaltımızda metaforlarla yaşamaya devam eder. Bu metaforlar binlerce yıldır devam eden aktarımın, sözlü kültürün kaynağı olup bir masalın, şarkının, hikayenin, romanın, resmin ve heykelin içinde aktarımını sürdürür. Değişen tek şey anlatıcıdır. Kimi uzun hecelerle aklınızda resimler çizer, kimi de türkülerinde duygularınıza işler. Ben de taşa işliyorum. Doğaya dair olan insana da dairdir. Bir canlının dinamik silüeti, insanın estetik bulduğu heyecanın dinamizmidir.
Doğal taşın sanatla biçimlenen bir ham madde olarak karakterini nasıl tanımlarsınız?
Günümüzde geçmiş kültürlere dair bir okuma yapıldığında, kaynak kültürel miraslardır. Bu kalıntıların büyük bir kısmını kil tabletler, parşömenler ve taş yazıtlar oluşturur. Yazıyı bulmamış, taşı işlememiş kültürlerin varlığına dair kaynaklar dahi, yazıyı kullanan ve taşa şekil veren kültürlerin kaynaklarında bahsedildiği kadarıyla bilinir. Bu durum, taşı bugünün kültürel mirasını geleceğe taşıyacak en önemli hammadde yapar.
İnsan için dünya, içinde yaşam olduğu sürece anlamlı kalacaktır. Taş fosillerden tutun, kadim kültürlere kadar yaşamın izlerini geleceğe taşır. Taş bu yaşanmışlığın izlerini ebediyen içinde saklayan asil bir malzemedir.
Bir sanatçı olarak taş malzemede bulduklarınız ve bulamadıklarınız nelerdir?
Seçeceğim taşta bulduklarımın ölçüsü, taştan beklentilerimle aynıdır diyebilirim. Düzenli moleküler dağılımlı ve çatlaksız yapı, taşta bulmak istediğim özelliklerdir. Heykellerimi oyma-eksiltme yöntemiyle şekillendirdiğim için taşın yontulabilir olması, forma sadık kalarak ışığı doygun bir şekilde üzerinde dağıtması, kalıcı bir malzeme olması ve dokunma gibi duyulara hitap etmesi taşta bulabildiğim özelliklerdir.
Geometrik kesitler halinde ocaklardan çıkarılan kimyasal işlem görmemiş mermerler, granitler ve kum taşları doğal olarak işlemeye hazır bulunabiliyor. Doğal taş denince benim aklıma endüstriyel olarak işlenmemiş, amorf form olarak doğada bulunan taşlar geliyor. Heykel sanatında öncelik hiçbir zaman taş değildir. Belli duyguların uyarıcısı olarak renk, doku, parlaklık gibi özellikleri forma hizmet ettirecek taş önceliklidir. İyi bir taştan, oyulmasını ve aşındırılmasını zorlaştırmayacak homojen yapı ve renk beklenir. Aynı zamanda parlatmaya veya doku çalışmalarına uygun olması da taşa artı değer kazandırır.
Taş ile çalışmak yöntem olarak ön çalışma gerektirir. Yapısı gereği yeniden ekleme ve yapıştırma girişimleri görsel estetiği bozacağından, yöntemin hataya açık bir yanı yoktur. Bu durum taşı çok karakterli bir malzeme yapar. Heykeltıraşın da çok kararlı ve kendinden emin olması gerekir. Taşa gereken sertlikte dokunmazsanız işleyemezsiniz. Gereken yumuşaklıkta davranmazsanız aniden kırılıverir. Taşı dinlemezseniz onun neye izin verip vermediğini anlayamazsınız. Çoğu zaman taş ile çalışmayı seçen heykeltıraş değildir, taş sizi seçer ve kendisine bağlar. Yontma yani eksiltme tekniği dışında ekleme yönteminde, örneğin kil çalışmalarında eksik olan yere biraz daha kil koyar veya fazla olan yerden biraz kili koparırsınız. Rahat bir çalışma yöntemidir. Mesele, kili kalıplayıp döküme gönderdiğinizde başlar. İlk yarattığınız etki asla kalmaz. Malzeme polyestere veya bronza dönüşür. Araya giren diğer kalıplar nedeniyle dokular kaybolur ve yeniden müdahale etmek gereksinimi doğar. Taş ise nettir. Taşta bulamadığım, sanırım onu daha iyi işleyecek sarf malzemeleridir. Teknolojik gelişmeler sayesinde insan gücünün yerini makineler almaya başladı bile.
Eserlerinizde bazalt malzemeye önem verdiğinizi görüyoruz. Neden bazalt?
Tasarımlarımın formuna uygun olduğu için bir dönem bazalt kullanma ihtiyacı duydum. Bazalt, sertliği ve parladıkça koyulaşan mat siyah rengiyle, bazen de dokusal ve renksel geçişlere müsaade ettiği için harika bir malzeme.
Heykellerinizde kullandığınız diğer doğal taşlar hangileri? Tercih ettiğiniz belirgin ocaklar var mı?
Limra, traverten, bej, kandıra, ege bordo, marmara gri, marmara bordo, marmara beyaz, diabaz, granit, vize pembe, kemalpaşa, afyon şeker, konya mavi, muğla mermeri gibi ismini hatırlamadığım daha pek çok taş var. Çorlu’daki bazalt ocakları, Marmara Adası, Antalya Limra ocakları ve Afyon mermer ocakları tercih ettiğim ocaklar arasında.
Bazı eserlerinizde doğal taşı metalle birlikte kullandığınızı görüyoruz. Bu iki farklı malzemenin arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Bu anlatımla ilgili bir meseledir. Bazı eserlerimde anlatımı güçlendirmek için birden fazla malzemeyi bir arada kullandığım oldu. İnsanoğlunun doğada yarattığı tahribata vurgu yapmak amacıyla bir dönem yapmış olduğum işlerim üzerine konuşacak olursak, organik bir formu ve onu tutsak etmeyi sembolize eden endüstriyel malzemeyi yani iki zıt biçimi yan yana getirerek kullandım.
Türk doğal taşının dünya sanat konjonktüründeki konumu ve bilinirliği hakkında söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Dünya standartlarına göre Türkiye’deki doğal taş kaynakları birçok ülkeye göre yüksek çeşitliliğe sahip. Hammadde olarak Çin’e ve İtalya’ya ihraç edildiğini, katılmış olduğum bazı konferanslar aracılığı ile bilmekteyim. İşlenmemiş doğal taşın, yüksek fiyatlarla da olsa yurt dışına ihraç edilmesi içimi burkuyor. Kaynaklarımızı bilinçsizce tüketiyoruz. Bilindiği üzere taşa, sanatla ve tasarımla çok yüksek katma değerler katılabiliyor. Eğer ülkemizde sanat ve tasarım liselerine, üniversitelerin ilgili bölümlerine gereken önem verilirse, ayrıca bağımsız sanatçı ve tasarımcılara gereken destek sağlanırsa, ülkemizin doğal taşları yüksek bilinirliğe ve firmaları da marka değerine ulaşacaktır.
Taş ile çalışmalarını sürdüren dünyaca ünlü heykeltıraşların bir araya gelebildiği başlıca buluşma alanı, uluslararası taş heykel sempozyumlarıdır. Bu çalıştaylarda anıtsal boyutlarda heykeller üretilirken sanatçılar kendi birikim ve tekniklerini paylaşır. Halk bu çalıştaylara çalışmalar süresince izleyici olarak katılır, sanat ve çalışmalar hakkında bilgi edinir, sanatçılarla sohbet eder. Sempozyumlar, ülkemizdeki doğal taşların sanatçılar arasında bilinirliğini arttırdığı gibi, katılımcı sanatçı sayısı kadar eser şehir meclisinin belirlediği konu çerçevesinde işlenir ve şehrin kamusal alanlarına yerleştirilir. Bu sempozyumlara katılan yabancı sanatçıların kendi ülkelerinde yerel bir malzemeyi tercih etmedikleri sürece, ülkemizden taş siparişi verdikleri ve özellikle Afyon mermerini dünyaca ünlü Carrara mermeri kadar kaliteli buldukları dillendirilen bir gerçektir.
Şu sıralar üzerinde çalıştığınız güncel işleriniz hakkında neler söylersiniz?
Çalışmalarım doğa ve insan ilişkisi üzerine kurgulardan oluşuyor. Genetiği değiştirilmiş doğa, doğanın tahribi, doğa ve insan arasındaki ilişkinin kopması, doğanın tutsaklığı üzerinedir. Bazı ülkelerde birçok doğa unsuru yaşayan varlık statüsüne alınmış ve yasal haklara kavuşmuştur. Bir gün benim ülkem de dâhil olmak üzere dünyanın her yerinde, bütün doğa unsurlarının denizler, nehirler, ormanlar ve hayvanlar dâhil olmak üzere canlı varlık olarak tanınmasını ve yasal haklarla korunmasını diliyor ve çalışmalarımı bu yönde sürdürüyorum.












