Sizi ve markanız KONSTANTIN’i kısaca tanıyabilir miyiz?
Dila Gökalp: İTÜ Mimarlık mezunuyum ve 2009 yılından itibaren mimari ve iç mimari alanında tasarım çalışmalarımı yürütüyorum. Projelerimizde özel düşünülmüş mobilya ve dekoratif ürünler de tasarlıyoruz. İşverenlerimizden bazıları tüm özel üretilmiş ürünlerimizi bir arada görmek istediklerini ve bilahare ürettirmek istediklerini ifade edince aklımıza bir katalog fikri geldi. Katalog için derleme yaparken farklı ve yeni bir ürün koleksiyonu kurgulamak ve bunun da bir kimliği olsun istedik. KONSTANTIN böyle ortaya çıktı. KONSTANTIN, malum Konstantinopolis’in kurucusu ve Doğu Roma İmparatoru. Bize en çok ilham veren de I. KONSTANTIN’in Batı kültürü ile Doğu’da görkemli bir imparatorluk kurma çabası. Batı düşüncesi ile Doğu mirasını harmanlayan önemli bir lider. Markamızın vizyonunu yansıtması açısından bizim için çok güçlü bir çıkış noktası oluşturdu. Ürünlerimizde Doğu’nun malzeme ve ustalığını bir miras olarak görüp çağdaş bir yaklaşımla yorumluyoruz. Konstantın, bulunduğu coğrafyayı özümserken aynı zamanda “contemporary heritage” olarak nitelendirilecek gündelik dekoratif ürünleri ve özel koleksiyon tasarım mobilyaları tasarlıyor.
KONSTANTIN markası altında çağdaş ve artizanal objeler tasarlıyorsunuz. Üretimlerinizde de ağırlıklı olarak doğal taş malzemeler yer alıyor. Malzeme arayışı sizi nasıl ve hangi yollarla doğal taşa yönlendirdi?
DG: Yeni bir koleksiyon oluşturma fikri gelince hiç düşünmeden doğal taşa yönlendim. Zaten projelerimizde en sık kullandığımız, en aşina olduğumuz malzemedir. Malum mimari mirasımız anıtsal ve kamusal yapılarda en çok kullanılan malzeme hep doğal taş ve mermer olmuştur. Ayasofya’nın zemin, duvar ve kolonlardaki mermer işçiliği, Dolmabahçe Sarayı’nın dış cephesindeki kolonlardaki mermer işlemeler veya Selimiye Camii’nin revaklı avlusundaki mermer sütun başlıkları bizim için olağanüstü etkileyici örneklerdir ve her zaman ilham kaynağı olmuştur.
Disiplinler arası bir kimliğiniz var. Hem mimar hem de şehir bölge plancısısınız. Bu kimlikleriniz, KONSTANTIN üretimlerinizde size ölçek ve malzeme konusunda yön veriyor mu? Mermerden terrazzoya doğal taşın bu noktada sizin için önemi nedir?
DG: Hem mimar hem de şehir plancısı olmak tüm mimari, iç mimari ve ürün tasarımlarım için aynı hassasiyet üzerinde odaklanmamı sağladı; ölçek, kimlik, doku ve malzeme. Arkasında iyi bir hikaye olan tasarım nedir sorusunu sordurtuyor sürekli. KONSTANTIN’de her koleksiyon kendi içinde doğal taşın mirastan gelen bir özelliğini yorumluyor; terrazzo da bunlardan biri. Mermerin kullanım alanlarını ve biçimlerini geçmiş dönem mirasından okuyup gelecek dönem mirası (contemporary heritage) olarak yorumluyoruz.
Tasarımlarınız yerine eserleriniz kelimesini kullanarak size sormak istiyorum; zira son dönemde sergiler ve sanat galerilerinde eserlerinizle mağazalardan daha sık karşılaşıyoruz. Bu bilinçli bir tercih midir? Tasarımcı olarak yol haritanızı bizimle paylaşabilir misiniz?
DG: Yerinde bir soru, teşekkür ederim. Ölçekten bağımsız, kimlik ve malzeme üzerinde düşünmeyi seven bir mimarım. Bu yapı da olabilir, iç mekan da veya tekil bir ürün de. Eğer gerekli koşulları sağlıyorsa hepsi benim için birer eser. Bu tasarımlar veya eserler her nerede sergilenmek isteniyorsa o konuda da özgür hissediyorum; yeter ki bağlam güçlü olsun. Bir tasarımcı olarak ürettiğimiz ürünlerin bazılarını sanat eseri ve tasarım arakesitinde görüyorum.Malzemeyi mimari bir gözle miras kültürünü yorumluyorken bir yandan da gündelik objeler üretme çabamız var. Son yıllarda “collectible design” kategorisi olarak nitelendirilen bu alanda kullanılabilir ama aynı zamanda biriktirilebilir tasarım ürünleri konuşuluyor. Ürettiğimiz kimi ürünler bu kategoride değerlendiriliyor. Dolayısıyla ürün tasarım vizyonumuz nedeniyle farklı sanat ve tasarım odaklı galeri ve organizasyonlar tarafından davet ediliyoruz. Bu durum da bize markayı oluştururken kurduğumuz hayalin doğru yolda olduğunu hatırlatıyor.
Biriktirilebilir tasarım (collectible design) sizce nedir? Yaratan ve satın alan için neyi amaçlıyor? Tasarım dünyasının geleceğine katkısı nedir?
DG: Yeni bir tasarım alanı ve beni şahsen çok heyecanlandırıyor. İddia taşıyan ama aynı zamanda kullanılabilir tasarım ürünleri olarak niteleyebiliriz bu tasarımları. Çağdaş tasarımcıların daha cesur ve deneysel olması için bir alan açıyor. Biricik veya sınırlı sayıda üretilmiş, cesur malzeme veya üretim tekniği ile üretilmiş, tasarımcısının özel çizgisini yansıtan bu ürünler koleksiyonerler tarafından biriktiriliyor. Özel hikayesi ve çizgisi olan bu eserlerin kullanım için üretildiklerini unutmamak gerekiyor; bu onları daha da cazip birer gündelik yaşam objelerine dönüştürüyor. London Design Fair’de sergilenen “Aya” sehpamız da bu koleksiyonumuzun ilki. Aya sehpa, Aya Sofya’nın kubbesinin ve iç mekan mermer ve pirinç işçiliğinin artikülasyonu sonucu oluştu. Gündelik bir kahve sehpasının arkasındaki bu yorum, koleksiyonerler ve küratörler için ilgi çekici bir unsur oldu. Bu sehpanın diğer sanat eserlerinden farkı, üzerine kahve fincanınızı koyabiliyor olmanız.
London Design Week’te ürünlerinizle birlikte, sanatçı Günseli Kato ile iş birliği yaptığınız bir eseriniz de sergilendi. Bu iş birliklerine devam etmeyi düşünüyor musunuz? Sizi bu iş birliklerine sevk eden motivasyon nedir?
DG: Kesinlikle evet! Günseli Kato malum minyatür sanatına çağdaş bir yorum katarak farklı bir seviyeye çekmeyi başarmış özel bir sanatçı. Kadim bilgiden öğrenilecekler konusundaki yaklaşımı gerçekten ilham verici. Miras okuması yapmak bu iş birliğinde de en temel motivasyonumuzdu. Bundan sonra farklı sanatçılarla iş birliklerimiz devam edecek. Hatta yeni bir koleksiyona başladık bile…