Dünyaca ünlü heykeltıraş
Anish Kapoor, neslinin en önemli sanatçılarından biri olarak hem biçimsel hem
de mühendislik özellikleriyle ünlü, kamusal heykellerle tanınıyor. Kapoor, çok
çeşitli malzemeler ile farklı ölçekler arasında değişen sanat eserleri ortaya
koyuyor. Hindistan’da dünyaya gelen ve lisans eğitimini Londra’da Hornsey
College’te tamamladıktan sonra Chelsea School of Art’ta mastır yapan Kapoor’un
eserleri bugüne kadar Çin’den Almanya’ya, Meksika’dan Rusya’ya dünyanın çok
farklı noktalarında sergilendi. Ayna, balmumu, PVC, doğal taş gibi çeşitli
malzemelerle çalışan, ağırlıklı olarak biyomorfik ve geometrik formlar kullanan
Kapoor’un eserleri, New York’taki Modern Sanat Müzesi, Washington’daki Ulusal
Sanat Galerisi ve D.C. ve Londra’daki Tate Galeri’nin kalıcı koleksiyonlarında
yer alıyor. Atölyesinde otuza yakın kişiyle birlikte çalışan Anish Kapoor’un
kamusal alanlarda sergilenen anıtsal işlerinde malzeme ve renk büyük önem
taşıyor. Chicago’daki Millennium Park’ta yer alan “Bulut Kapısı” sanatçının en
önemli eserlerinden biri. Pek çok heykeltıraş gibi doğal taşı eserlerinde sıkça
kullanan Kapoor, taşı el işçiliği ile oyup şekil vererek ondan çağdaş formlar
yaratıyor. Sanatçının doğa, insan, varoluş gibi konuları, maddi dünyanın
ötesini ve ruhsal olanın derinliğini Hint ve Batı kültürleri çerçevesinde ele
alarak yalın bir dille yorumladığı geometrik heykelleri, izleyenlerde hem
mistik bir his uyandırıyor, hem de sağlam duruşlarıyla şaşırtıyor. Mermer,
oniks, kaymaktaşı, granit ve kum taşı gibi doğal taşları işleyen Kapoor,
plastik gibi çağdaş malzemeleri de heyecan verici buluyor. “Malzeme, insanın
gerçekleştirmeye çalıştığı tasarımlarla bütünleşmeli” diyen sanatçı,
fikirlerin, metaforların ve hayal gücünün malzemeyle somutlaşabileceğini
vurguluyor.
“Doğal Taşın Hafızası Vardır”
Anish Kapoor’un Türkiye’deki ilk kapsamlı sergisi 2015
yılında Sakıp Sabancı Müzesi’nde yer aldı. Sir Norman Rosenthal’in
küratörlüğünü yaptığı sergi, sanatçının mermer, kaymaktaşı gibi malzemelerle
yaptığı, çoğu daha önce sergilenmemiş taş eserlerine odaklanan ilk sergi olma
özelliğini taşıyordu. Doğu ve Batı arasında geleneksel zanaat beşiği ve antik
taş mimarisi ile ünlü bir şehir olan İstanbul’dan beslenen sanatçı, farklı
renkte mermerlerle oldukça büyük heykeller yapmıştı. Serginin en önemli yönü,
farklı zamanlarda üretilmelerine rağmen tüm eserlerin birbiriyle ilişki
kurabiliyor olmasıydı. Daha önce yapılmış heykelleriyle birlikte sadece bu
sergiye özel olarak kumtaşı, granit, kireçtaşı, mermer, kaymaktaşı, oniks gibi
doğal taşlarla oluşturduğu, sonsuzluğu çağrıştıran ikonik heykeller, sessizlik,
mütevazılık gibi kavramsal derinlikleriyle izleyicileri büyülemişti. Heykel
sanatını mimari, geometri, mühendislik ve teknoloji ile bütünleştiren Anish
Kapoor, doğal taş eserlerini şu sözlerle anlatıyor: “Eserlere bakarken bir
şeyler hatırlar gibi oluruz. Çünkü doğal taşın hafızası vardır. Bir eser ne
zaman içsel hafızamıza hitap etmeye başlar, işte o zaman sanat eseridir.
Sanatın bazı unsurları bu anlamda hafızayı harekete geçirmede çok güçlüdür.”